Haksız Tahrik Nedir?
Haksız tahrik Arapça kökenli bir kelimedir. Haksız tahrik bir kişiyi kötü bir iş yapması için ileri sürme, kışkırtma anlamına gelir.
Bir eylem, olay ve bu olayın kişileriyle söz konusu olan ilişkiler mevcut olduğunda tahrik hukuku bir anlam ifade etmektedir. Öyle ki tahrik kişinin belirli bir duruma özendirilmesi veya itilmesi, bir hususu gerçekleştirmesi ya da gerçekleştirmemesi mevcut bir durumun devam ettirilmesi gibi amaçlar ile kişinin iradesinin harekete geçirilmesi ve bu kişinin iradesi üzerinde bir etkinin yapılması olarak tanımlama bulabilir. Ceza hukuku içerisinde tahrik bir kişiyi suç işlemeye yöneltmeyi, teşvik etme ve bu kişinin iradesi üzerinde söz konusu olan etki neticesinde bu kişinin suç işleme doğrultusunda harekete geçilmesidir. Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde tahrikim ne olduğuna dair bir tanımlama söz konusu değildir. Ancak haksız bir eylemin meydana getirmiş olduğu hiddet ya da şiddetli elimin etkisi içerisinde suç işleyen kişiye denilmek suretiyle haksız tahrik altında suç işleyen kişinin cezasının belirli oranlarda azaltılabileceği ileri sürülmüştür. Uygulama içerisinde çoğu durumda tahrik sözcüğü kullanılmanın yanı sıra bazı durumlarda tahrik yerine kışkırtma sözcüğü de söz konusu olmaktadır. Bunun sebebi dilde sadeleşme ve Türk dilinin yabancı sözcüklerden arındırma yönündeki eğilim olmaktadır. Kışkırtma sözcüğü yerine tahrik sözcüğünün kullanılması kanun hükümlerinde bu şekliyle mevcut olması ve yerleşik kullanıma sahip olması sebebiyle yerinde olmaktadır.
Haksız tahrik öğreti içerisinde farklı şekillerde tanımlama bulmuştur. Bir tanım içerisinde haksız tahrik haksız bir eylemin meydana getirdiği öfke, kızgınlık ya da ağrı ve acının etkisi içerisinde suç işlemek farklı bir tanıma göre insan psikolojisinde yaratılmış olan bu Kur’an durumunda hukuki sonuçlar bağlanması farklı bir tanım içerisinde kendisine karşı haksız bir eylem işlemek suretiyle bir kişiyi suç işlemeye sevk etmek yine başka bir tanım içerisinde ise toplumsal değer hükümlerine, ahlaka, hukuka aykırı her türlü davranış olarak karşımıza çıkmaktadır. Haksız tahrik, suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız bir eylemin doğurmuş olduğu hiddet ya da şiddetli elimin etkisi içerisinde hareket ederek bir suç işlemesi olmaktadır. Ya da haksız tahrik kişinin haksız eyleminin kendisinde ortaya çıkarabilecek şiddetin etkisi içerisinde bir suç işlemesi durumunda kusuru yeteneğinde azalmadır. Haksız tahrikin suçun mağduru konumunda yer alan kişinin suçun faili konumunda yer alan kişiye karşı hukuka aykırı bir hareket yapması sebebi ile suçun faili konumunda yer alan kişinin mağdurun karşı suç olan bir eylemi icra etmesi olduğu söylenirken bir tanım içerisinde bir kişinin dıştan gelen haksız eylemler neticesinde kışkırtır olmak suretiyle suç işlemesi olarak tanımlanmıştır. Yargıtay’ın bir karar içerisinde haksız tahrik ceza hukuku açısından bir kişiyi suç işlemeye yöneltme, teşvik etme ve bu kişinin iradesi üzerinde yapılan etki neticesi bu kişinin suç işleme doğrultusunda harekete geçirilmesidir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız bir eylemin ortaya çıkardı öfke ya da elimin etkisi içerisinde hareket ederek bir suç işlemesi söz konusu olmaktadır. Bu durumda suçun faili konumunda yer alan kişi suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden dışarıdan gelen etkinin, psikolojik durumunda yaratmış olduğu karışıklığın neticesi olarak suç işlemeye yönelmektedir. Yargıtay’ın farklı bir kararında ise haksız tahrik suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız bir eylemin meydana getirdiği öfke ve elimi etkisi içerisinde hareket ederek bir suç işlemesidir. Öyle ki Yargıtay’ın kararı içerisinde özellikle belirtilmiş olan ifade suç işlemeye tahrik suçunu ya da azmettirmeyi tarif eder gibi göründüğünden kaynaklı olarak diğer kararın haksız tahriki daha doğru bir şekilde tanımladığından söz etmek mümkündür.
Haksız tahrik, bir kişinin diğer bir kişiyi suç işlemeye sevk ve teşvik etmesi anlamında olan ve iştirak şekillerinde bulunan teşvik ya da azmettirme ile 5237 sayılı Türk ceza kanunun 214. maddesi içerisinde düzenleme bulmuş olan suç işlemeye tahrik ile karıştırılmaması gereklidir. Azmettirme bir kimsede suç işleme kararı verdirilerek o kişiye suçun bitirtilmesi olarak tanımlama bulmuştur. Suç işleyen kişinin herhangi bir suç işleme amacı yokken azmettirenin etkisi ile suç işlenmektedir. Teşvik ise suç işleme ile ilgili olarak niyet sahibi olup ta henüz karar vermemiş olan kişiyi suç işleme yöneltmek olarak karşımıza çıkar. Teşvik tek suç işleme düşüncesi ve niyeti söz konusu olan fakat buna dair kesin kararını vermemiş olan kişilerin bu suç işlemeye yönlendirilmesidir.
Azmettirme de azmettiren iyi azmettirilen kişilerin teşvik etme içerisinde teşvik eden ile teşvik edilen kişilerin iradeleri birbiri ile oluşarak belirli bir suçun işlenmesi durumu karşımıza çıkmaktadır. Haksız tahrik değilse tahrik eden ile tahrik edilen birbirleriyle karşı karşıya olmaktadırlar. Haksız tahrik içerisinde tahrike neden olan kişi haksız bir hareket yapmak değilse de tahrik altında bırakmış olduğu kişi tarafından suç işlenmesine bilerek ve isteyerek sebep olmamaktadır. Fakat haksız tahrik içerisinde tahrik altında kalan kişinin hareketi tahrik yapan kişi tarafından öngörülmektedir. Haksız tahrik ile 5237 sayılı Türk ceza kanunun 214. maddesi içerisinde yer alan suç işlemeye tahrik suçu arasında bir fark vardır. Suç işlemeye tahrik suçu içerisinde tahrik eden kişi bir kitleyi bir suç işlemek için etkilemektedir. Suçun meydana gelebilmesi için tahrik eden kişinin talebi suçun işlenmesini şart koşmaz. Bu kişinin istemiş olduğu suç işlenirse tahrik eden ve bu suçun azmettirme olarak sorumlu olur. Bundan kaynaklı olarak 5237 sayılı Türk ceza kanunun 214. maddesi içersin tahrik eden ile tahrik edilen ki en iyi neredesin uyuşması ve en azından uyuşması bakımda çaba sarf edilmesi söz konusu olmaktadır. Haksız tahrik içerisinde ise tahrik eden ile tahrik edilen birbirlerine karşı durumda olmamaktadırlar. Çünkü haksız tahrik suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız bir eyleminin meydana getirdiği öfke ya da şiddetli Üzüntünün etkisi içerisinde kalmak suretiyle tahriki teşkil eden kişiye karşı bir suç işlemesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki kendisine karşı haksız bir eylem işlenmek amacı ile bir kişi suça sevk etmektir. Fakat suç işlemeye tahrik içerisinde belirsiz sayıdaki bir kitle suçun yöneltiliyor olmaktadır. Haksız tahrik içerisinde mağdur tarafından yapılmış olan haksız bir eylemin faili konumunda yer alan kişiyi tahrik etmesi durumu söz konusu dur. Fakat mağdurun suçun faili konumunda yer alan kişiyi tahrik etme amacının mevcut olması gerekmez. Haksız tahrik insan psikolojisi içerisinde bir buhran halini hukuki sonuçlar tanınması olarak karşımıza çıkar. Haksız tahrik içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişi suç işleme bakımında Önceden bir karar söz konusu olmaksızın dışarıdan gelen etkinin psikolojik durumda yaratmış olduğu karışıklığın neticesi olarak suç işlemeye yöneltmektedir. Burada suçun faili konumunda yer alan kişi tahriki sebep oldu öfke üzerine tahriki yapana karşı suç işler. Haksız tahrikin karşısında kişinin iradesinin etkilenmiş olması durumu bu kişinin kusuru yeteneğini etkiler bir nitelik taşımaktadır. Böylece suç işleyenin cezasında bir indirim yapılması gereklilik teşkil eder. Kusurlu, eylemi meydana getiren suçun faili konumunda yer alan kişi ile ilgili bir yargı niteliği taşıması ile bir eylem suçun faili konumunda yer alan kişinin kusuru olmadan işlenmesi bile suç niteliği devam eder. Bu yüzden tüm unsurları ile meydana gelen eylemin suç niteliğini taşımasında işlemiş olduğu eylemden kaynaklı olarak suçun faili konumunda yer alan kişinin kusurlu olup olmamasının etkisi olmamaktadır. Öyle ki işlemiş olduğu eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılaması mümkün olmayan ya da bu eylemle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli ölçüde azalmış olan akıl hastası bir kişiyi öldürür ise elimi suç niteliği taşır. Fakat burada suçun faili konumunda yer alan kişinin kusuru yeteneği söz konusu olmadığından suçun faili konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak ceza uygulamasına gidilmez. Ancak bu kişi hakkında güvenlik tedbiri uygulanması mümkün olur. Haksız tahrik içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişinin mağdur tarafından haksız bir şekilde tahrik edilmek suretiyle heyecan durumuna sürüklenmesi ve suçun faili konumunda yer alan kişinin bu durumun etkisi içerisinde kalarak suç işlemesinde kusurunun azaldığı açık olmaktadır. Bundan kaynaklı olarak mevcut olan durumlarda suçun faili konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak daha hafif cezalandırılma verilir.
Genel Haksız Tahrik
Türk ceza kanununun 29. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan haksız tahrik suç ve kişi açısından cezai azaltıcı genel ve kanunu bir kural niteliği taşır.
Suç açısından haksız tahrik tüm suçlar yönüyle mevcut olan bir genel hükümdür. Öyle ki belli suçlar da münhasır olmayıp koşulların söz konusu olması durumunda tüm suçlar bakımından uygulama bulur. Bazı yabancı kanunlar içerisinde haksız tahrik sadece belirli suçlar içerisinde ve özel hükümler durumunda kabul görmüştür. Haksız tahrik sonucunda işlenmiş olan suçların adam öldürme ve müessir eylem suçları oluşu onları bu durumda harekete sevk etmektedir. Eski Türk ceza kanunu olan 765 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde bu şekilde sınırlı bir usulü kabul görmüştür. Mehaz kanun müzakereler esnasında haksız tahrikin genel hükümleri içerisinde mevcut olup olmadığı üzerine durulmuş neticesinde genel hükümlere konulmasına karar kılınmıştır. Haksız tahriki genel bir hüküm olarak yara veren kanunlar içerisinde 1973 tarihli İsviçre, 1009 74 tarihli Avusturya ve 1009 30 tarihli İtalyan ceza kanunları gösterilmektedir. Bununla birlikte 1810 tarihli Fransız ceza kanununun 321. maddesi içerisinde sadece katil cerh ve darp eylemleri haksız tahrik içerisinde yer almıştır.
Bazı ceza kanunları hükümlerinde genel ve özel hüküm nerede haksız tahrik söz konusu olmamıştır. 1994 tarihli Fransız ceza kanunu hükümleri içerisinde bazı suç tipleri açısından haksız tahrik kabul etmiş olan 1810 tarihli ceza kanunu hükümlerinden farklı bir şekilde genel hükümlerinde ve özel hükümlerin de haksız tahrik düzenlemesini yer vermemiş olmaktadır. Bu kanun içerisinde uygun cezanın belirlenmesinde hâkime geniş takdir hakkı tanınmış olduğundan ayriyeten haksız tahrik düzenlemesine yer verilmesine gerek olmamıştır. Böylece haksız tahrik teşkil etmesi mümkün olabilecek bir duruma mevcudiyeti durumunda somut olayın niteliklerini göre hâkim ve durumu cezayı hafifleten bir hal olarak kabul edebilmektedir. Haksız tahrikin genel bir kural niteliği taşıyarak tüm suçlar içerisinde uygulanma özelliğinin bazı istisnai hallerde mevcut olmadığı söz konusudur. Bunlardan biri suçun faili konumunda yer alan kişinin işlemiş olduğu suçun nitelik açısından haksız tahrik meydana gelmesine elverişli olmasıdır. Bu gibi durumlarda haksız tahrik etme uygulanması mümkün olmaz. Fakat kanun hükümlerinde tahrikin uygulanması mümkün olabilecek suçlar açısından bir ayrım yapılmadığı gibi haksız tahrik indiriminin nitelik bakımından hangi suçlardan uygulanmayacağından bahsedilmemiştir. Yargıtay işte hatları içerisinde bazı suçların niteliği itibari haksız tahrik altında işlemeye elverişli olmadığı yer almaktadır. Özellikle nitelik açısından şekli bir suç olan 6136 sayılı kanun hükümlerine muhalefet suçları, sarhoşluk suçları, zorla ırza geçme ve yağma suçlarında tahriki söz konusu olmayacağına karar verildiği anlaşılır.
Haksız tahrik tek kişi bakımından olan durumlardan bahsetmek mümkündür. Haksız tahrik eden kişi yani suçun faili konumunda yer alan kişi açısından genel kural oluşum koşulları meydana geldiğini tahrik indiriminin haksız tahrik sonucunda suç işleyen faili konumunda yer alan kişi ile mağdur arasındaki münasebet nazara alınmaksızın tüm suçun faili konumunda yer alan kişiye uygulanabilmesi olarak karşımıza çıkar. Bu bakımdan aralarındaki ilişki hangi derecede olursa olsun haksız terkin koşulları meydana gelmişse haksız tahrik uygulama bulur. Böylece anne baba, eşler arasında işlenmiş suçlar da eğer suçun faili konumunda yer alan kişi haksız yere tahrik edilmiş ise ceza indiriminden faydalanmaktadır. Türk ceza kanunu hükümlerinde böylece suç bakımından olduğu gibi kişi açısından da haksız tarih hükmünün uygulanmasına sınırlama getiren mukayeseli hukuk içerisindeki kimi düzenlemelerden örneğin 1810 tarihli Fransız ceza kanunun 324. maddesinden ayrı olmaktadır.
Özel Haksız Tahrik
Bazı suçlar bakımından haksız tahrik özel bir şekilde düzenlenmiştir. Öyle ki özel haksız tahrik hali olarak tanımlanmaktadır. Özel haksız tahrik hali genel haksız tahrik eden farklı bir şekilde yalnızca ilgili bulunduğu şey bakımından söz konusu olur. Özel haksız tahrik halinin mevcut olduğu hallerde iki kere değerlendirme yasağından kaynaklı olarak genel haksız tarifimin uygulama bulması mümkün değildir.
Haksız Tahrik ile İlgili Teoriler Nelerdir?
Haksız tahrik üzerinde suç işlemiş olan kişinin Ruhi yapısı, normal bir kişiden farklı bir nitelikte olmaktadır. Bundan kaynaklı olarak psikoloji içerisinde heyecan ve tahrik hallerini kapsama alan durum önem teşkil etmektedir. Psikoloji içerisinde heyecan yaşamın normal akışında belirli bir sarsıntıyı tarif eden ve bazı psikolojik gösteriler ile birlikte ortaya çıkan şiddetli, ancak geçici bir haldir. Heyecan ihtirastan farklı olmaktadır. İhtiras hisleri hâkim olan psikolojik dengeyi kendine doğru çökerten ve geçici nitelik taşımayan adeta ihtiyari bir nitelikte halidir. Bir heyecan içerisinde olan haksız tahrik en ihtiras ile bir ilgisi yok mevcut değildir. Heyecan da geçicilik ihtiras da ise devamlılık bunları birbirinden ayırt etmeyi sağlamaktadır. Genellikle heyecanlar şiddet ve süreklilik açısından ikiye ayrılmaktadır. Ani sayılması mümkün olabilen yalnızca heyecanlar ve daha ziyade sürekli sayılabilen heyecanlar söz konusudur. Gazap sademe heyecanlar niteliği taşır. Eylem ise his heyecanlar niteliği taşımaktadır ilk durumdaki heyecan hislerin akışında ani bir kargaşalık meydana getirir ve fizyolojik bakımdan belirli bir hızla geçen hadiseler ile son bulur. İkinci durumdaki heyecan ise ilk heyecan ile başlar şiddeti zayıflar ruhu bir çöküntü bitkinlik meydana getirir. Heyecan ve akış içerisinde geçici bir olay niteliği taşımanın yanı sıra insan bu durumlarda çok kez ne yaptığını bilmez bir şaşkınlık içerisinde olur. Heyecanın irade üzerine tesiri konusundaki görüşler de heyecanlı şiddeti arttıkça irade kontrolünde oranda zayıfladı fakat ortadan kalkmadı açıklanır. Böyle bir durumda suçun faili konumunda yer alan kişi değil durum suçun faili konumunda yer alan kişiye hâkimdir. Heyecan halleri etkin aniden başlayan ve hızlıca yükselen Ruhi karışıklıklar olmaktadır. Heyecan hareketleri düşünerek hazırlanmayan tam tersine düşünülmeyen etkinin karşısında iradenin yenilmesine imkân vermeyen bir durum ortaya çıkarır. Heyecan durumlarının şiddetli olması halinde somut olayın değerlendirilmesi ile isnat yeteneğinin tamamen ve kısmen kalkması neticesinde meydana getiren araziyi bir nedenin mevcudiyeti olduğu kabul edilebilir. Bunun sebebi söz konusu durumda suçun faili konumunda yer alan kişi davranışlarını hukuk kurallarının gereklerini uydurabilme yeteneğinden tamamıyla ya da kısmen yoksun olmaktadır. Eğer heyecan hali suçun faili konumunda yer alan kişinin sadece sakin düşünmesine engel nitelik taşıyor ise kusuru yeteneği mevcuttur. Fakat kusurluluk azalmıştır. Bu durumda hâkim tarafından cezanın hesaplanmasında değişiklik yapılır. Haksız tarihte mevcut olduğu gibi kanun koyucu tarafından özel bir düzenleme söz konusu olur. Haksız tahrik hallerini içerisinde barındıran heyecan durumlarının kusuru ve kusuru yeteneği olan ilişkilerden kaynaklı haksız her gün hukukun niteliği bakımından değişik görüşler mevcuttur. Arızi sebebe dayanan şiddetli heyecan durumları haricinde öğreti içerisinde haksız tahrik hukuki esas bakımından görüşlerin içerisinde olmaktadır.
Sübjektif Teori
Sübjektif teori tahrik eyleminin suçun faili konumunda yer alan kişi de yaratmış olduğu hiddet ve elimi dikkate alarak psikolojik bireysel bir çözümlemeden hareket ederek suçun faili konumunda yer alan kişiye dair hususları değerlendirmektir. Sübjektif diyor içerisinde haksız tahrik meydana getiren bir eylem sebebiyle şiddet ya da şiddetli elem tesiri altında bulunan suçun faili konumunda yer alan kişinin irade yeteneğinin zayıfladı için sorumluluğunun zayıfladığın yer alır. Böyle bir etki söz konusu olmaksızın suç işlemiş olan kişinin irade yeteneği ile haksız tahrik altında suç işleyen kişinin irade yetini aynı olmamaktadır. Haksız eyleme maruz kalan kişinin içine düşmüş olduğu hiddet ya da şiddetli elem şeklindeki psikolojik durum kişinin iradesinde bir zayıflama ortaya çıkararak ona kolaylıkla suç işlemeye götürebilmektedir. Böylelikle bu durumdaki kişinin kusursuz, normlara uygun davranma yetini veya iradesi kısıtlanmış olduğundan verilecek ceza aldı da bu kısıtlan mahalle gözünü alınmalı ve faile yasal indirim uygulanması söz konusu olmalıdır. Sübjektif teorinin eleştirilmiş olduğu hususlar söz konusu olmuştur. Çünkü haksız olmayan bir tahrike maruz kalan suçun faili konumunda yer alan kişinin irade serbestisi aynı psikolojik sebeplerden kaynaklı olarak zaafa uğrada durumda cezasında herhangi bir indirim söz konusu olmamaktadır. Ceza kanunu içerisinde haksız tahrik durumunda yalnızca haksız eylemden kaynaklanan hiddete indirim nedeni olarak kabul etmek eleştiri konusunu çözümler. Böylelikle hukuka uygun eylemlere ne sebeple olursa olsun her kişinin tahmin etmesi zorunlu olmaktadır.
Objektif teori
Tahrik neticesinde suçun işlenmesinde suçun faili konumunda yer alan kişinin suç meydana getiren hareketi ile mağdurun yapmış olduğu hareketler etkili niteliktedir. Böyle bir durumda suçun faili konumunda yer alan kişi gibi suçun mağduru da kusurlu olmaktadır. Sübjektif teoriye karşılık haksız tahrik inin koku esasını suçun faili konumunda yer alan kişinin şahsi ve ruhsal halinden çok suçun faili konumunda yer alan kişinin elimi ile ilişkilendiren bu görüş objektif görüş olarak söz konusu olmuştur. Objektif diyoruz suçun faili konumunda yer alan kişi yöneltilmiş olan tahrikin haksızlığından yola çıkmak suretiyle tahrik eylemine ilişkin hususları öne çıkarır. Objektif teoriye göre haksız tarihten faydalanmış olan faile ceza kanunlarına göre her ne kadar kusurlu hareket ederek bir suç işlemiş olsa da bu eylemin de kusuru sadece ona ait olmamaktadır. Suçun mağduru da faili tahrik etmek suretiyle suçu neden olmaktadır. Onun bu suret ile işlemiş olduğu kusurun suçun faili konumunda yer alan kişinin kusurundan indirilmesi ve netice olarak suçun faili konumunda yer alan kişinin cezasından azaltılması gerekli olur. Bu görüşe göre tahrik durumunda iki suçlu söz konusudur. Tahrik eden ve tahrik edilmek suretiyle elime işlem. Bu açıdan her ikisi de kusur sahibi olmaktadır. Burada mağdur kusuru ile suçun işlenmesine iştirak etmiş olmaktadır. Mağdurun kusurunu suçun faili konumunda yer alan kişinin kusurundan indirmek hakkaniyet gereği ve burada kusurları takası gereklidir. Objektif diyoruz suçun faili konumunda yer alan kişinin mi mağdurum kusurlarının mahsup edilmesi neticesinde suçun faili konumunda yer alan kişi ceza verilmesine gerek olmayabileceği gerekçesiyle eleştiri altında olmuştur. Çünkü haksız tahrik yeni yalnızca cezai azaltan bir etkisi söz konusu değildir. Ayrıca toplumun faydalarını da ön planda tutan ceza hukuku içerisinde kusurları takası gibi bireysel çıkarlar ağırlık verilmesi olası değildir.
Karma Teori
Objektif teorinin tahrik eylemine sübjektif diğerinin ise suçun faili konumunda yer alan kişiye odaklanan açıklamalarında bağdaştırma içerisinde bulunan karma teori iki görüşü bağdaştırmak suretiyle hem suçun faili konumunda yer alan kişiye yöneltilen tahrik eylemine hem de failin kapılmış oldu hiddet ya da elimi suçu sebep olan ve cezai azaltan et kendine vurularak değerlendirir. Öyle ki bu konu içerisindeki görüşe göre haksız tahrik eğiliminde suçun faili konumunda yer alan kişinin cezasının hafifletilmesini nedeni açısından iki esasi birden gözünle tutmak gereklidir. İlk olarak suçun faili konumunda yer alan kişi haksız bir eylemin meydana getirdiği öfke ya da Üzüntü içerisinde olduğu için faili harekete geçirir amaçlar kanun koyucunun gözünde az ağırlıkta görülmüştür. Başka bir durumda suçun işlenmesine mağdur da kendi hukuka aykırı eylem ile sebebiyet verdiği için suçun faili konumunda yer alan kişinin daha az kusurlu sayılması ve bunun sonucu olarak cezasından indirim yapılması söz konusu olmuştur. Burada kanun koyucu hem suçun faili konumunda yer alan kişinin saikının normali aşan hem de suçun işlenmesine mağdurun da sebep oluşunu göz önünde bulundurarak suçun faili konumunda yer alan kişinin cezasını indirmeyi uygun görmüştür. Yargıtay’ın haksız tahrikin hukuki esasî ile ilgili olarak bir kararında haksız bir eyleme maruz kalan suçun faili konumunda yer alan kişinin bu eylemin doğurmuş olduğu öfke ve şiddetli elimin etkisi altında kalarak suç işlemesi durumunda suçun faili konumunda yer alan kişi hareket geçiren Saikler daha az mühim sayılmak suretiyle haksızsan hükümleri kabul görmüştür demektedir. Öyle ki burada Yargıtay sübjektif görüşü benimsenmiştir.
Haksız Tarikin hukuki esasını sübjektif teori içerisinde bulmuş olan görüşlerin yerinde olduğu söylenebilmektedir. Öyle ki ceza hukuku içerisinde suç meydana getiren bir eylemin suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından ortaya çıkarılmış olması suçun faili konumunda yer alan kişinin cezalandırılması için yeterli teşkil etmez. Cezai hüküm edilmesinin mümkün olabilmesi için suçun faili konumunda yer alan kişinin aynı zamanda kusurlu bir nitelik taşıması gerekir. Kusuru bir kişinin iyi kötüden doğruyu yanlıştan haklıyı haksızdan ayırt edebilme kabiliyeti sonra da davranışlarına buna göre yönlendirebilme durumudur. Burada kişi öncelikle algılıya bilmeli sonra da hareketlerini serbest bir şekilde buna yönlendire bilmelidir. Haksız bir eyleme maruz kalan fire bu eylemin kendisinde doğurmuş olduğu hiddet ya da şiddetli elimin tesiri ile doğru yanlıştan haklı haksızdan ayırt etmiş olduğu durumda bunu uygun bir şekilde hareket edemeye bilmektedir. Veya doğruyu yanlıştan haklıyı haksızdan ayırt edemediği gibi buna uygun harekette edilmemesi durumu karşımıza çıkabilmektedir. Bir kişinin kendisine topluluk önünde küfür ve hakaret edildi sonrasında ise darp edildi bir olay içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişi işine düştü hiddet hali sebebiyle irade kontrolü zayıfladığından mağdura karşı gerçekleştirmiş olduğu eylemin iyi olmadığını algılamayabilir. Veya hareketin iyi olmadığını bildiği halde haksızlığın yaratmış olduğu intikam alma düşüncesi daha baskın olduğundan davranışlarına buna göre yönlendiremeye bilmektedir. Böyle bir halde sanığın içerisinde bulunmuş olduğu hiddet ya da şiddetli elem durumunun cezasının hesaplanmasında dikkate alınması gerekli teşkil eder. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde yalnızca haksız bir eylemden kaynaklanan hiddet ya da şiddetli elem durumuna değer tanıdığından haksızlık teşkil etmeyen bir tahrike maruz kalan suçun faili konumunda yer alan kişinin cezasında ise herhangi bir indirim yapılmaması gerekir.
Haksız Tahrikin Şartları Nelerdir?
Haksız tahrik 5237 sayılı Türk ceza kanununun 29. maddesi içerisinde düzenleme bulmuştur. 29. maddenin içeriğinden haksız tahrikin ana koşulları belirlenebilmektedir. Fakat kanun hükümlerinde haksız tahrike dair tüm koşulların belli olmaması bunun ile ilgili olarak farklı ayrımların benimsenmesine neden olmuştur. Bir görüşe göre haksız tahrik in husule getirmiş olduğu psikolojik buhran etkisi içerisinde suç işleyenin cezası indirilmektedir. Bundan kaynaklı olarak haksız tahrik ile ilgili olan şartlar tahrik edici eylem, buhran ve tepki olarak karşımıza çıkmaktadır. Farklı bir görüşe göre haksız tarihten söz edilmesinin mümkün olabilmesi için haksız bir eylem bulunmalı bu eylem suçun faili konumunda yer alan kişi de hiddet ya da şiddetli elem meydana getirmiş olmalı, haksız tahrike tepki olarak gösterilmiş olan eylem hiddet ya da şiddetli elemin etkisi içerisinde işlenmeli yani bunlar arasında nedensellik bağı söz konusu olmalıdır. Haksız Tarikin koşullarını dört grup içerisinde incelemiş olan görüşe göre haksız Tarikin koşulları tahrik meydana getiren eylem gerçekleşmiş bulunmalı bu eylem haksız olmalı haksız eylem neticesinde suçun faili konumunda yer alan kişi de hiddet ya da şiddetli elem ortaya çıkmış olmalı suç şiddeti ya da şiddetli mi etkisi altında işlenmeli ya da tahrik teşkil haksız bir eylem meydana gelmiş bulunmalı, bu eylemin suçun faili konumunda yer alan kişi de hiddet ya da şiddetli elem ortaya çıkarmış olması gerekmeli işlenen suç ile haksız eylem arasında nedensellik bağı söz konusu olmalı ve haksız eylemi yapanın mağdur olmalı ya da mağdurun bu eylemi önleme sorumluluğu söz konusu olmalıdır. Bir başka görüşe göre tahrik edici bir eylemin söz konusu olması bu eylemin haksız olması, eylemin hiddet ya da şiddetli eyleme sebep olması, tahrik eden kişiye karşı tepki gösterilmesi ve nedensellik ilişkisinin söz konusu olmasını haksız terkin şartları olarak kabul görmüştür. Haksız terkin şartlarını altıya ayırmış olan görüşlere göre haksız terkin koşulları tarihi teşkil eden bir elime söz konusu olması, bu eylemin haksız olması, suçun faili konumunda olan kişinin hiddet ya da şiddetli elimin etkisi altında olması, Sözü geçen eylem ile bu ruhsal durum arasında nedensellik bağının söz konusu olması, suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından işlenmiş olan suçun söz konusu ruhsal durumun bir tepkisi olması, suçun tahrik meydana getiren eylemi yapan kişiye yönelmiş olması Olarak karşımıza çıkmaktadır. Yargıtay’ın bir karar içerisindeki haksız tahrik tanımı ve unsurlarına göre haksız tahrik suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız bir eylemin meydana getirdiği öfke ya da elimin etkisi içerisinde hareket ederek suç işlemesidir. Haksız tahrik hükümlerinin uygulama bulabilmesi için haksız tahrik meydana getiren bir eylem söz konusu olmalı, bu eylemin haksız olması gerekmeli, suçun faili konumunda yer alan kişinin öfke ya da şiddetli elimin etkisi altında kalması gerekmeli, suçun faili konumunda yer alan kişinin işlemiş olduğu hususunda ruhi durumun tepkisi olması gerek mele, haksız tahrik meydana getiren eylemin suçun mağduru konumunda yer alan kişiden sadır olması veya madem öyle mi önüme sorumluluğu bulunması gerekmektedir. Öğreti içerisinde mevcut olan görüşler ile Yargıtay’ın içtihatları değerlendirildiğinde haksız terkin koşullarının tahrik teşkil eden bir eylemin bulunmasının gerekmese, bu eylemin haksız olmasının gerekmesi, tahrik eylemi suçun faili konumunda yer alan kişi de hiddet ya da şiddetli bir eyleme sebep olması, suç hiddet ya da elem etkisi ile işlememesi gerekmeli ve haksız elime yapanın mağdur olması ya da mağdurum ailevi sorumluluğunun mevcut olması gerekmeli şeklinde beş başlık içerisinde açıklamak mümkündür.
Tahrik Teşkil Eden Bir Fiilin Bulunması
Haksız tahrikten bahsedilmesine mümkün olabilmesi için ilk olarak tahrik edici bir eylem söz konusu olması gerekir. Tahrik meydana getiren bir eylem söz konusu olmadıkça haksız tarihten söz edilemeyeceği ve suçun faili konumunda yer alan kişinin psikolojik durumunu araştırmaya gerek bulunmadı açık olarak karşımıza çıkmaktadır. Suçun maddi unsurları içerisinde olan eylem ceza normu ile ortaya konulmuş olan tanım içerisinde gösterilmiş olan ya da tanımda gösterilmek ile beraber tanım içerisinde yer verilmiş olan zarar ya da tehlike Biçimindeki neticeyi ortaya çıkarmayı uygun olan iradeyi, insan bedeninden yapmak şeklinde ortaya çıkan davranış şekli olmaktadır. Eylemler insandan kaynaklanan davranışlar olmanın yanı sıra hayvan davranışları eylem olarak kabul görmez. Hayvan davranışları sadece bir insana izafe edilmesi durumunda önem taşır. Örneğin kişinin yetiştirmiş olduğu köpeğe bir başkasına saldırması yönünde emir verilmesi ve köpeğin bu kişiyi yaralaması durumunda kişi yaralama eyleminden sorumlu olur. Burada kişinin köpeğe saldır şeklinde emir vermesi ceza hukuku içerisinde eylemi ortaya çıkarır. Hangi eylemlerin haksız tahrik meydana getirecekleri kanın hükümlerinde tek tek düzenlenmemiştir. Bundan kaynaklı olarak herhangi bir eylem tahrik elimi sayıla bilmektedir. Yine eylemin suç meydana getirmesi gerekli olmamaktadır. Tahrik meydana getiren eylemlerin söz, yazı, mimik, işaret gibi her türlü şekil ve araçlar ile işlenmesi mümkün nitelik taşımaktadır. Böyle bir durumda kişi üzerindeki maddi, cebir, tehdit kaba hareketler, işaretler, üstü kapalı ifadeler, alaycı gülüş, mecazi yazılar ve sözler, küçümseme ya da trafik kurallarına uymama gibi durumların artırılması mümkün olan eylemler tahrik elimle örnek teşkil etmektedir. Tahrik meydana getiren haksız eylem icrai nitelikte olmanın yanı sıra ihmali nitelikte de olabilmektedir. Öyle ki denetim görevi bulunan bir kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin söz konusu görevi ihmal etmesi haksız eylem niteliği taşır. Bununla birlikte tahrik edici haksız eylem olumlu olumsuz davranışlar ile ya da birbiri ardına gelen hareketler ile işlenmesi mümkün nitelik taşımaktadır. Tahrik edilmek istenen kişinin oturmuş olduğu evin karşısındaki duvara Hakaret niteliği taşıyan resimlerin asılması önceleri buna aldırış göstermeyen kişiyi sonradan gazaba getirebilmektedir. Haksız tarihin mevcudiyeti için tarihi meydana getiren eylemlerin bir insandan kaynaklanmış olan, irade hareketler niteliği taşıması gereklilik teşkil eder. Böyle bir durumda insan hareketi veya insandan kaynaklanmış olan bir eylem mevcut olmadıkça ne tahrik elimin mevcudiyetinden ne de eylemin haksız olmasından bahsedilebilir. Tahrik meydana getiren eylem sonucu içerisinde gerçekleşmiş olması gerekir. Tahrik 50 milyon huzurda işlenmiş olması gerekli değildir. Öyle ki tahrik konusu eğilimin suçun faili konumunda yer alan kişinin gıyabında işlenmesi önem teşkil etmez. Suçun faili konumunda yer alan kişinin tahriki duymuş öğrenmiş olması yeterli teşkil eder. Tahrik meydana getiren eylemin haksız olması yeterli olmaktadır. Bununla birlikte tahrik Çin’in tahrik etme kastının bulunması gerekli değildir. Tahrik edici eylemin mutlaka suçun faili konumunda yer alan kişi yöneltilmiş olması bizzat suçun faili konumunda yer alan kişinin hak ve menfaatlerinin ihlal edilmesine gerekli kılmaz. Tahrik eyleme suçun faili konumunda yer alan kişinin şahsına vücuduna özgürlüğüne yönelik olabileceği gibi yakınlarına değer yargılarına mal varlığına suçun faili konumunda yer alan kişinin eşyasına hayvanlarına bitkilerine ya da suçun faili konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak bir bağı olmayan üçüncü kişilere dair işlerini bilmektedir. Sokakta bir çocuğun sebepsiz yere dövüldüğünü görerek hiddete kapılan ve bunun etkisiyle çocuğu dövene karşı yaralama eğiliminde bulunan kişinin durumunda söz konusu olduğu gibi Yargıtay’ın bir karar içerisinde söz konusu olayda tarihin mevcudiyetinin kabul edilmesi bakımından haksız tahrik in bizzat sanık yakınına dair olması gerekmeyeceği üçüncü kişilere dahi yapılan haksız hareketin tahrik nedeni meydana getirebileceği ileri sürülmüştür. Bir eylemin hangi zamanlarda tahrik niteliği taşıdığı tahrik edildiğini ileri süren kişinin kişisel özelliklerini somut olayın niteliklerine Mevcut delilleri göre olayı yargılayan hâkim tarafından saptanır. Olayın hâkime somut olay içerisinde haksız Tarikin mevcut olup olmadığını ve tahrikin boyutunu isabetli kullanması gerekir. Eğer doğru bir değerlendirme yapılmazsa bu kararın Yargıtay tarafından bozulması durumu söz konusu olur. Yargıtay’ın çeşitli kararlar içerisinde eylemler haksız tahrik teşkil eden Eylemler olarak örnek verilebilir. Öyle ki bir karar içerisinde sanığın mağdurdan ulan alacağını uzun bir süre istemesine rağmen alınması, mağdurun sana konumunda yer alan kişiye tokat atması, mağdurun oğlunun sanığın arabasını çizmesi, suçun mağduru konumunda yer alan kişinin sana cep telefonunu kısa süre kullanmak için ödünç aldığı halde geri vermemesi, mağdurdan gelmiş olan basit derecedeki yaralama eylemi, mağdurun gecenin geç saatlerinde alkollü bir vaziyette sanın oturmuş olduğu binaya gelerek Bağırması, mağdurun sana dair küfür ederek üzerine yürümesi örnekleri verilebilir. Yargıtay bazı kararlar içerisinde mevcut olan eylemlerin tahrik meydana getirme diye neticesinde varır. Sanığın silahlı bir şekilde kayınpederinin evine gitmek suretiyle kapıyı tekmeleyerek ve kırarak içeri girmesi suretiyle neden olduğu olay içerisinde sanığın reşit olan kız kardeşinin rızası ile maktulü cinsel ilişkiye girmesi durumunda sanığın iş yerinde çalışan mağdurun işten ayrılıp sanık tarafından tekrar işe dönmesi ister misin rağmen dönmemesi halinde, maktulün kardeşin İşletmiş olduğu kahvehanede garson niteliğinde çalışanının lavabodan çıktığını görmesi üzerine sana elini yıkaması ile ilgili olarak iyi niyetli girdi bulunması halinde maktullerin farklı inanç ve görüşü sahip olmaları halinde Yargıtay eylemlerin tahrik teşkil etmediği neticesine varır.
Filin Haksız Olması
Tahrike konu niteliği taşıyan eylemin haksız olması gerekli olmaktadır. Suçun faili konumunda yer alan kişinin gazap ya da eyleme kapılmasının kusurlu dua etki eden bir nitelik olarak kabul edilmesinin önemli bir sebebi bu psikolojik halin haksız bir eylem sebebiyle ortaya çıkmasıdır. Eylem haklı olduğu takdirde suçun faili konumunda yer alan kişinin hisset ya da üzüntüye kapılması veya haklı bir eylem ile karşı tepki de bulunması mazur görülmesi mümkün nitelik taşımaz. Bir eylemin tahrik sayılması mümkün olabilmesi için haksız olması yeterli olmaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 29. maddesi içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişi de hiddet ya da şiddetli elem husule getiren hangi eylemlerin haksızlık unsurunu taşıyacağı belirtilmemiş olmaktadır. Fakat hukuka aykırı her türlü davranış haksız eylem niteliği meydana getirir. Tahriki meydana getiren eylemin haksız sayılmasını mümkün olabilmesi için yükümlülük getirmiş olan ya da herhangi bir normun dışına çıkılmış olması yeterli olmaktadır. Ayriyeten haksız bir eylemden bahsedilmesini mümkün olabilmesi için mutlaka tahrik eyleminin bir suç niteliği taşıması gerekmediği gibi bu eylemin mutlaka borçların koku bakımından haksız eylem olması da zorunlu olmamaktadır. Eylemin haksızlığını belirli bir toplumda geçerli olan sosyal değer hükümlerine dikkate almak suretiyle somut olay içerisinde özelliklere göre hâkim takdir eder. Bir davranışın hukuka aykırı olmayıp yalnızca örfü âdeti aykırı nitelik taşıması bu davranışı haksız bir eylem olarak kabul edilmemesini gerekli kılar. Öyle ki yetişkin bir kadın ile bir erkeğin rızaya dayalı olan beraberliği örf ve âdete göre onay teşkil etmesi de kadın yakınları bakımından haksız eylem niteliği taşımaz. Örf adet hukukun önüne geçilmesi gerekir. Bununla birlikte Yargıtay’ın bir kararı içerisinde ailenin namus ve şerefine eksilten bir davranış şeklinde nitelendiren sana konumu duyulan kişilerin eylemlerine ailenin namusunu kurtarma, töre salikiyle meydana getirdikleri ifade edilerek haksız tahrik kabul edilmediği görülmüştür. Eylemin haksız nitelik taşıması için mutlaka kasti bir halde bilerek ve istenerek yapılmış olması bir koşul olarak karşımıza çıkmaz. Taksirle hareket kusursuz olmamasından suçun faili konumunda yer alan kişiye karşı gerçekleştirilmiş olan taksirle eylemlerde haksızlık unsuru taşır. Yargıtay’ın bir karar içerisinde bu durum onu içerisinde maktulün elverişli güneşlik de olmasına rağmen biraz daha sağa yanaşarak tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu traktörünü takılı alet ile sanık konumunda yer alan kişilerin traktör ne çarpmış olduğu ve zarar meydana getirdiği bundan dolayı kavgada sanığın maktulü sopa ile darp ettiği diğer sanığın da al tüfeği ile ateş etmek suretiyle maktulü öldürdüğü anlaşıldığından maktul haksız hareketi neticesi sanıkların aracın hasarı sebep olduğuna göre sanıklar lehine 5237 sayılı Türk ceza kanunun 51. maddesinin ilk fıkrası içerisinde yapılan uygulamanın söz konusu olmasının gerektiği ileri sürülmüştür.
Bireylerin idari veya adli organlar önünde yasal haklarını kullanması farklı şahıslar aleyhine hukuki neticeler ortaya çıkarabilir. Öyle ki işlenmiş olan bir suç ihbar ederek sanığın cezalandırılmasını sağlamak borçlu konumunda yer alan kişinin mallarına hacze koydurmak gibi.
Söz konusu şanslar bundan kaynaklı olarak öfkeye kapılıp yasal hakkını kullanan kişiye karşı suç işlediklerinde yasal tahrik hükümlerinden yararlanmaları mümkün olmaz. Çünkü hakların kullanılıyor olması ve yasaların uygulanması sebebi ile ortaya çıkan hukuku neticelere katlanmak hukuk devleti düzeni içerisinde mevcut olan bireylerin içselleştirmeleri gereken bir davranış biçimi olarak karşımıza çıkar. Bu sonuçlar kişi de gerçekten eski ya da Üzüntü halini ortaya çıkararak onun işleyeceği suçu etkin olarak ileri sürüldü bile bu etken sana konumu da yarın on kişinin tarih hükümlerinden faydalanmasını gerektiren bir olgu niteliği içerisinde yorumlanamaz. Öyle ki Yargıtay kararlarında boşanma davası açma ve evi terk etmiş şeklindeki hukuki tasarruf ve davranışların eşi olan sanık konumundaki yer alan kişiden devamlı şiddet görmüş olan suçun mağduru konumunda yer alan kişinin evden ayrılmasının haksız tarihinizin olarak kabul edilmeyeceği ileri sürülür. Bir hakkın bir başkasına zarar vermek amacıyla kullanılması yasa tarafından kurulmaz. Bu yüzden hakkın kötüye kullanıldığı durumlarda haksız eylemin mevcudiyetinden söz edilebilir.
Mahkeme kararlarının idari tasarruf ya da önlemlerin icra ve infaz içerisinde görev alanların yasal sınırlar içinde gerçekleşmiş olan işlemleri de tahrik hükümlerine dayanak yapılır nitelik taşımaz. Öyle ki elindeki yakalama müzekkeresi gereği bir şahsı yakalamak isteyen polis memuruna direnilmesi sebebiyle polis memurunun suçun faili konumunda yer alan kişiye karşı cebir ve şiddet kullanmak zorunda kalması halinde görevinin sınırı açılmadan yapılan bu harekete karşı suç işlemiş olan kimse artık haksız tahrik iddiasında bulunamayacaktır. Bunun sebebi hak sahibi konumu duyulan kişinin ya da polis memurunun hareketi haksız değil kanuni olmasıdır. Şiddetler kanuni oldukları zaman tahrik mevcut olması. Kendi haksız hareketiyle onaya sebebiyet vermiş olan kişi haksız tahrik indiriminden faydalanamaz. Farklı bir değişle haksız bir eylem ile başkasını tahrik etmiş olan kişi tahrik edilenin tepkisi karşısında bu tepki sebebiyle kendisini tahrik edildiğini ileri süremez. Karşılıklı tahrik durumlarında haksızlık ilk tahrik eden kişidir. Ancak ilk tahrik eylemi ile tepki arasında açık bir oransızlığın mevcudiyeti durumunda ilk tahrik eden kişi haksız tahrik hükümlerinden faydalanmaktadır. Yargıtay’ın kararı içerisinde bu husus karşılıklı kışkırtma meydana getiren eylemlerin mevcudiyeti durumunda mağdur ve sanığın haksız davranışları birbirlerine göre değerlendirilmeli öncelik sonralık halleri ilet etki tepki halinde meydanı gelip gelmeyecekleri göz önünde tutumunu ulaşmış oldukları bulutlar ağırlık düzeyleri etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı ve buna göre etki tepki arasında denge mevcut olup olmadığı düzeltilmeli, sanık konumunda yer alan kişinin haksız davranışına dair gösterinin şu an tepki de abartı ve açık bir oransızlık belirlendiği durumlarda sanık konumu diyarına kişi haksız kışkırtma hükümlerinden yararlanmalı şeklinde ifade edilmiştir.
İlk haksız nitelikteki davranışın hangi kişiden geldiğini saptanamadığı durumlarda şüpheden sanık yararlanır kuralı gereğince hareket etmek yerinde olmaktadır Yargıtay’ın bir karar içerisinde suçun mağduru konumunda yer alan kişi olan sanıkların birbirleri ile çelişen anlatımları haricinde ilk haksız saldırının kim tarafından yapılıp kargoyu hangi kişinin çıkarttı kesin bir şekilde saptanamadığı durumlarda ceza genel kurulunun ve özel dairelerin yerleşmiş ve devamlılık gösteren kararlar içerisinde kabul edildiği üzere ilk haksız hareketin hangi kişiden meydana geldiği saptanamadığından şüpheli kalan bu durumdan sanığın yararlandırılması suretiyle etkili eylemi haksız tahrik altında gerçekleştirdiği kabul edilmek suretiyle cezadan indirim yapılması gerekir gerekmediği tartışılmadan yazılı şekilde uygulama yapılması Yasaya aykırı olmuştur denilmek suretiyle bu duruma vurgu yapılmıştır. Birinci henüz kendisine gelmemiş doğru yanlıştan ayırt etme kabiliyetinden yoksun olan küçükler ile akıl hastalarının hareketlerinin haksız nitelik taşıyıp taşımayacak öğreti içerisinde tartışmalı bir nitelik taşımaktadır. Bir görüş içerisinde tahrik eğiliminin haksızlığını ölçerken tahrik eden kişinin şahsi halinin ele alınması gerekmektedir. Cezai ehliyeti mevcut olmayan kişilerin eylemleri haksız tahrik sayılmaması gerekir. Fakat bunların kişisel halleri hakkında kusursuz olarak yapılanların cezası indirilmesi gerekir. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız eylemde bulunan kişinin bu niteliğinden haberi yok ise bunu bilmesi mümkün olacak imkân ve koşullara sahip değilse böyle bir durumda haksız tarihten faydalanması hakkaniyet ilkesine uygun olmaktadır. Başka bir görüşe göre ise eylemin hukuka uygun ya da aykırı olması ile bu eylemi yapan kişinin kusuru yeteneğine sahip olup olmaması iki ayrı kavramdır kusuru yeteneğine sahip olmayan kimse cezalandırılmazsa da onun yapmış olduğu hareketin kuka aykırı nitelik taşıması hatta suç meydana getirmesi olasıdır. Eylemin haklı ya da haksız olduğunu değerlendirirken bunu yapan kişinin kusuru yeteneğine sahip olup olmadığını değil eyleme maruz kalan kişinin durumuna bakmak daha doğru olur. Kusuru yeteneğinin mevcut olmaması kişinin yapmış olduğu eylemin haksızlık özelliğini ortadan kaldırmamış olduğundan bunların hareketleri haksız tahrik meydana getirir. Öyle ki haksız değilim yapan kişinin akıl hastası ya da yaşının küçük olması halinde suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız davranış sonucunda hiddet ya da şiddetli elem durumla sürüklenmiş oldu kabul edildiği biliyor ya da bunun tesiri altında suç işledi ortaya konulabiliyor ise suçun faili konumunda yer alan kişi haksız tahrikten yararlanması gerekir. Önem teşkil eden durum suçun faili konumunda yer alan kişinin içerisinde bulunduğu hiddet ya da şiddetli elem durumla varan psikolojik hal olduğundan artık suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız ile mi yapının durumunu bilip bilmemesinin bir önemi mevcut değildir. Tahrike sebep olan haksız hareketin haksızlığın giderilmeye çalışması ilk haksızlığı ortadan kaldırmaz. Bundan kaynaklı olarak haksız harekette bulunmanın sonradan özür diliyor olmasa mücerret olarak nazara alınmak suretiyle suçlu hakkında haksız tahrik hükümlerinin belirlenememesi tahrik müessesesinin psikolojik esaslarına uymamaktadır. Haksızlığın giderilmeye çalışılmış olması belki onur tahriki basit tahrik şekline getirebilmektedir. Bunun ile ilgili olarak farklı bir görüş içerisinde tahrik meydana getiren haksız fiilin işlenmesinden sonra taraflar barışmış ve normal bir ilişki içerisine girmişler ise bu durumda kesin olarak tahrik meydana gelmez. Bununla birlikte tahrik meydana gelir demek haksız tahrik kurumunun yapısına uygun olmaz. Taraflar barışmış olmalarına rağmen tepki suçunu işleyen suçun faili konumunda yer alan kişinin önceki olan yaratmış olduğu psikolojik durumun etkisi altında hareket edebileceği göz önünde tutulması gerekir. Eğer faili gazap ya da şiddetli elimi etkisi içerisinde suç işlemiş ise barışmış olma olgusu yalnızca tahrik indiricisinin saptanmasında önem teşkil eder. Tarih içerisinde bulunmuş olan şahsın ceza Bağışıklığı bulunan kişiler olması halinde suçun faili konumunda yer alan kişi haksız tarihten faydalanır. Mutlak ceza Bağışıklığı eylemin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmaz yalnızca cezalandırılabilme onun sorunu ortadan kaldırmaktadır. Böyle bir muafiyete sahip nitelik taşıyan şahısların hukuka aykırı eylemlere karşı taraf için haksız tahrik niteliği taşır. Ancak Yargıtay’ın bir karar içerisinde hattı zatında suç mahiyeti içerisinde bulunduğu hüküm de kabul edilmiş olan sözlerin meclis kürsüsünde söylenmiş olmasına kaynaklı olarak ceza sorumlusundan müstesna olmasının bunların hakaret mahiyetine ortadan kaldırmayı ileri sürülmüştür.
Tahrik Fiilinin Failde Hiddet Ya Da Şiddetli Bir Elime Neden Olması
Elimin haksız olması yalnızca tahrik hükümlerinin uygulanması için yeterli teşkil etmez. Tahrik edici haksız eğilimin suçun faili konumunda yer alan kişi de hiddet ya da şiddetli eleme sebep olması gereklilik teşkil eder. Söz konusu şart tahrik kurumunun dayanmış olduğu psikolojik temel olarak karşımıza çıkar.
Haksız tahrik meydana getiren eylemin suçun faili konumunda yer alan kişi de öfke uyandırması hiddet, onu büyük bir Üzüntü içerisine bırakması ise elem olarak tanımlanır. Öğreti içerisinde hiddet ile beraber şiddetli elem durumuna yer verilmesinin gerekli olup olmadığı tartışma niteliği taşımaktadır. Mevcut bir görüş içerisinde hiddet ile Ruhi bir çöküntüye sebep olan şiddetli elem arasındaki fark kesin bir şekilde ortaya konuklamaktadır. Söz konusu olan bu iki kavram nazari psikolojide mevcut bir ayrım olarak görülür. Fakat bir enerji artışı ve öfke hali ifade eden hiddet halinde suçun faili konumunda yer alan kişinin suç işleyebileceği düşünülebilir ise de psikolojik bir iktidarsızlık, bitkinlik ifade etmiş olan elimin etkisinde ki kimsenin suç işlemiş olması olası bir nitelik taşımaz. Bundan kaynaklı olarak kanun hükümlerinde eylem bir şekilde belirtilmiş olan ruh halini bunalıma dönüştürmüş olan bir psikolojik durum olarak kabul görmek gerekli olur. Bu durumda hem hiddet hem de şiddetli elem bunalım meydana getirmek suretiyle kişiyi suça teşvik eder. Farklı görüş içerisinde haksız tahrik, tahrik edici haksız eylemin sebep olduğu öfke ya da şiddetli elem ile meydana gelen bir psikolojik durumdur. Öfke durumunda olduğu kadar şiddetli elem durumunda da kişinin irade serbestisi azalmış olduğundan her iki durumda da suçun faili konumunda yer alan kişi suç işleme yönetilebilir nitelik taşımaktadır. Öyle ki bir kişinin düşünce sayfasından eylem safasın geçmesi tamamıyla imkânsız olduğu durumlarda öfke içerisinde söz konusu olduğu gibi şiddetli elem durumunda da suç işlemesini mümkün olabileceğinden kanun hükümlerinde hiddet ve şiddetli elem terimlerine yer verilmesi yerinde olmuştur. Yargıtay’ın bununla ilgili olarak bir karar içerisinde öfkemi üzüntüyü aynı nitelikte kabul eden ceza kanununa yer verilmiştir. Burada Üzüntü durumunda derhal bir tepki de bulunmasa bile bu psikolojik halin devam ettiği süre içerisinde suçun işlenmesi durumunda tahrik meydana gelebilmektedir denilmek suretiyle her iki Terim’in yer alması gerektiğine işaret edildiği söz konusu olmaktadır. Hiddet ve şiddetli elimin aranmış olduğu 5237 sayılı Türk ceza kanunun 29. maddesi uygulama bulurken yalnızca haksız tahrik meydana getiren eylemin mevcudiyeti yeterlilik teşkil etmez. Aynı zamanda suçun faili konumunda yer alan kişinin böyle bir hareketin neticesinde ortaya çıkan hiddet ya da şiddetli eylemin etkisi altındayken suçu işlemiş olması gerekli olur. Etki devamlı nitelikte olabileceği için tepkinin tahriki teşkil eden eylemin hemen devamında gösterilmesi gerekli olması. Burada önem teşkil eden durum eylemin hiddet ya da şiddetli elem durumu sona ermeden işlenmiş olması olmaktadır. Tahriki sebep olduğu hiddet ya da şiddetli eylemin ne kadar süreceği önceden tahmin edilmesi mümkün olamayacağından süresi belirlenemeyecektir. Her bireyin ruhsal yapısı farklı olduğundan hiddet ya da şiddetli elem duygusunun her onu içerisinde irdelenmesi gereklilik teşkil eder. Hâkim haksız eylemin özelliğine, kışkırtıcı boyutlarına işlemiş olduğu yer ve zamanı toplumsal değer yargılarını suçun faili konumunda yer alan kişinin yaşama tarzını hesaba katmak halindedir. Bütün bu sayılmış olan unsurları değerlendirmek suretiyle haksız eylemin suçun faili konumunda yer alan kişi üzerinde öfke daha şiddetli elem yaratıp yaratmadığını ve suçun faili konumunda yer alan kişileri bu duyguların etkisi içerisinde suç işleyip işlemediğini saptamak gerekir. Öyle ki çoğu insanda öfke ve Üzüntü meydana getirecek bazı haksız eylemler yaşadı kültür ortamı ve değerlerine göre diğer kişilerde ayni etkileri ortaya çıkarmaya bilmektedir. Bu durumlarda sadece elimin haksız metrik taşımasına bakmak suretiyle sanık ile ilgili olarak haksız tahrik hükümlerinin uygulanması doğru olmayacağı söylenebilmektedir. Öyle ki Yargıtay’ın yansıyan karar içerisinde sanık kocanın izni ve rızası içerisinde farklı erkekler ile cinsel ilişkiye giren karının eylemi haksız tahrike neden olarak sayılmamıştır.
Burada şunu belirtmek gerekir. Uygulama içerisinde tahrik eden eylemin haksızlığı kabul görülünce hiddet ya da şiddetli elem durumu araştırılmamakta ve yalnızca mevcut sayılmaktadır. Bundan kaynaklı olarak tahrik eden eylemin haksızlığa bakılmak suretiyle şiddet ya da şiddetli elimi mevcudiyeti lehine bir karine ortaya atılıyor olmaktadır. Bu bakımdan şüphesiz kanunun ruhuna uyumadı söylemek mümkündür. Çünkü haksız tahrik düzenlemelerin uygulanması gerekli olduğunda hem tahrik teşkil eden haksız bir eylemin mevcut olup olmadığı araştırılmak suretiyle hem de eğer eylemin haksız olduğu neticesinde anlaşılmış ise bunun suçun faili konumunda yer alan kişiye gerçekten hiddet ya da şiddetli elem haline sürükleyip sürükleme diye ortaya konulacaktır. Her suçun faili konumunda yer alan kişinin psikolojik yapısı birbirinden farklı nitelik taşıdığı için haksız hareketin mutlaka her kişiyi aynı rejide etkileyeceğini kabul etmek uygun olmaz. Tahrikten bahsetmenin mümkün olabilmesi için suçun faili konumunda yer alan kişinin içine düşmüş olduğu öfke ve Üzüntü halinin mağdurun haksız davranışlarından kaynaklanmış olması gerekliliği teşkil eder. Suçun failindeki duygular kanlı günlerinde yazılı hiddet ya da şiddetli elem olması gerekir. Bunun haricinde kompleksler, kıskançlıklar, intikam duyguları, suçun faili konumunda yer alan kişinin kişilik bozuklukları ya da stresli olması fazla alınganlık göstermesi gibi duygular suçun faili konumunda yer alan kişinin kendi kişisel özelliklerinden kaynaklanmış olduğundan kurumun uygulanması ile ilgili olmayan duygular olarak karşımıza çıkar. Haksız tahrik kurumun düzenlenmiş olan 5237 sayılı Türk ceza kanunun 29. maddesi içerisindeki önemli bir husus haksız eylem meclisinde ortaya çıkan elem ile ilgili şiddetli elem mevcudiyetini arayan kanun koyucu öfke ve kızgınlık olarak ifade ettiğimiz hiddet açısından şiddetli hiddet olgusunu düzenlememiştir. Öyle ki haksız eylemin suçun faili konumunda yer alan kişi üzerinde öfke ve kızgınlık meydana getirmesi suçun faili konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak haksız tarihten kaynaklı cezadan indirim yapılması için yeterli görülmüş olmaktadır. Ortaya çıkan iddia için ağır olmasa yapılacak indirimin miktarı ya da oranını daha fazla tutma yanı sıra kullanılabilir fakat sadece şiddetin meydana gelmesi ve bu etki ile suçun faili konumunda yer alan kişinin suç işlediğinin saptanması durumunda da cezadan indirime gidilmesi gerekli olmaktadır.
Suçun Hiddet Ya Da Şiddetli Elemin Etkisi Altında İşlenmesi
Haksız tahrik düzenlemesinin uygulama bulmasına mümkün olabilmesi için aranmış olan şartlardan biri de varlığı mevcut delillerle belirlenmiş olan haksız eylem ile suçun faili konumunda yer alan kişinin suç işlemesine etkili olan sübjektif durumu arasında uygun nedensellik bağlantısını mevcudiyetidir. Öyle ki suç hiddet ya da şiddetli mi etkisi altında işlenmesi gerekmektedir. Burada sanık konumunda yer alan kişinin işlemiş olduğu suç haksız eylemden kaynaklanmıyorsa farklı bir sebepten meydana çıkıyor ise Tepki eylemi ile tahrik arası nedensellik bağı söz konusu olmuyor denilebilir. Yargıtay bir karar içerisinde tahrik edici eylem ile tepki suç arasındaki nedensellik bağının mevcudiyetinin saptanmasında haksız tahrik etme uygulanmasında esas tutulması gerekli olan husus suçun işlenmesine tahrik eden haksız eylemler ile dava konusu suç arasındaki sebep ve sonuçlanın saptanması Noktasında karşımıza çıkmaktadır şeklinde belirtmiştir. Reaksiyonun zamanı ile ilgili rakamlı günler içerisinde açıklığı mevcudiyeti söz konusu değildir. Zaman kavramı 29. maddenin içeriğine bakılmak suretiyle saptanabilmektedir. Kanun hükümlerinde haksız bir eylemin meydana getirmiş olduğu hiddet ya da şiddetli mi etkisi altında işlenmiş olan suçtan bahsedildiğine göre tepkiyi ortaya çıkaran eylemin bu tesir devam ettiği sürece işlenmesi gerekli olmaktadır. Öyle ki haksız elimin ortaya çıkardığı şiddet ile işlenmiş olan suç arasında bir zaman fazlasının geçmiş olması haksız tahrik mevcudiyetini engel teşkil etmez. Farklı bir ifadeyle tahrik neticesinde gösterilmiş olan tepkinin haksız eylemden kısa süre sonra gösterilmesi zorunlu teşkil etmemektedir. Burada önem teşkil eden durum suçun önceden işlenmiş olan haksız eylemin meydana getirmiş olduğu hiddet ya da şiddetli elimin etkisiyle ortaya çıkmış olmasıdır. Bundan kaynaklı olarak hâkim öfke ya da şiddetli elem halinin sürüp sürmediğinin belirlenmesi açısından haksız fiilin özelliğine bakması gerekir. Bununla birlikte somut olayın nitelikleri ile psikolojik ortamı değerlendirilerek bunun normal bir kişi üzerinde ne kadar bir etkisinin olacağı hesaplanması gerekir. Kabul görülmesi gerekli olan hiddet ya da şiddetli elem durumu suçun faili konumunda yer alan kişinin kolay heyecanlı olabilirliği, saldırganlığı ya da alıngan bir kişiliğe sahip olması gibi anormal psikolojik yapısının bir neticesi olmaması gerekir. Uygulanması gerekir. Bunun ile ilgili olarak zıt bir görüş içerisinde haksız eylemin aynı zamanda suç meydana getirip cezalandırılması durumunda suçun faili konumunda yer alan kişi lehine haksız tahrik hallerinin uygulanmasının mümkün olmayacağını ileri sürmektedir. Bunun nedeni olarak da yasaların yasaklamış olduğu eylemlere karşı koyduğu Cezalara yeterli görmemiş olan kişilerin haklarına kendileri almaları neticesinde ortaya çıkaracağına böyle bir halde anarşik bir ortam meydana geleceğini ileri sürmüşlerdir. Ona içerisindeki tahrik olgusunun mu sokağa sanık eda müdafi tarafından ileri sürülmesi gereklilik teşkil etmez. Onun içerisine tahrik olup olmadığını tarihi işlenmiş olan suç arasında nedensellik bağının mevcut olup olmadığını tahrik derecesinin hâkim re sen araştırması gerekir. Tahriki mevcudiyetine belirlenmesi veya suçun sanık tarafından ileri sürülmesi için belirli bir zaman sınırlaması mevcut değildir. Mahkemenin herhangi bir aşaması içerisinde ileri sürülebilir veya re sen mevcudiyeti saptanabilir olmaktadır. Burada tartışılması gerekli olan bir husus içerisinde suç ile haksız tahrik arasında bir oran mevcut olmasına gerekli olup olmadığıdır. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 29. maddesi hükümleri içerisinde tahrik eylemi ile işlenmiş olan tepki suçu arasında oranın mevcut olması gerektiği yönünde herhangi bir hükmü mevcudiyeti söz konusu değildir. Doktrin içerisinde tartışma konusu olan bu durumda bir görüş içerisinde suç ve tahrik eylem arasında nedensellik bana mevcut olması lazım geldiğini ve böylece bir bağın bir orana gerektirdiğine göre eğer suç tahrik elinden açık bir şekilde ağırlık taşıyor ise onun tahrik meydana getiren haksız eylemler ileri geldi söylenmesi mümkün olmayacaktır. Burada tepkinin tahrikin bir neticesi olduğu söylenmesi mümkün değildir. Tahrik söz konusu suçun işlenmesinde ancak vesile niteliği taşırmıştır. Bunun ile benzer nitelik taşıyan bir görüş içerisinde haksız tahrik meydana getiren eylemi ile buna tepki niteliği taşıyarak işlenen suç arasında makul bir oran mevcut olması gerektiği, yol vermediği için sürücü öldürmüş olan suçun faili konumunda yer alan kişi açısından onun olmadığı şeklinde ileri sürülmüştür. Tahrik meydana getiren haksız eylem ile tepki arasında oran bulunması demek, tahrik meydana getiren evrenden daha ağır bir tepkinin gösterilmemesi olarak karşımıza çıkmak. Bir kişiye seven kişiye karşı suçun faili konumunda yer alan kişiye tokat atsa ya da daha ağır kelimeleri cevap verirse yine haksız tahrik söz konusu olur. Ancak ortada kesin ve açık bir orantısızlık mevcut ise o zaman haksız tarihi mevcudiyetinden bahsedilmesi mümkün olmaz. Suçun faili konumunda yer alan kişi fazla alıngan niteliğe sahip olup Ölçülü bir tepkiye gerekli kılan bir fil karşısında ölçümüz bir tepki de bulunur ise tahrik meydana getiren eğilimin gazap ya da elimin sebebi olduğu bu eylem ile suçun faili konumunda yer alan kişinin ruhsal hali arasında nedensellik bağının mevcut olduğu ileri sürülemez. Öyle ki Yargıtay’ın kararı içerisinde de bu prensip söz konusu olmuştur. Bununla birlikte farklı bir görüş içerisinde haksız tahriki meydana getiren eylem ile tepki arasında bir oran gerekli olmamaktadır. Çünkü haksız eylem fıçıyı taşırmış olan bir damla ya da bulut fırçasına düşen bir kıvılcım niteliği taşır. Fakat burada tahrik eğilimi ile bunun neticesi ortaya çıkan heyecan durumu arasında bir oran bulunması gerekli olmaktadır. Gerçekten böyle bir eylemin somut olayın özellikleri göz önünde bulundurulmak suretiyle suçun faili konumunda yer alan kişi öfke ya da şiddetli elem durumuna sokabilecek nitelikte bulunması gerekir. Bundan kaynaklı olarak suçun faili konumunda yer alan kişinin heyecan durumuna sürüklenmesi kabul edilebilir nitelik taşıdıktan sonra tepkinin tahrik eylemine oranla şiddetli olmasının önemi olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunun 29. maddesi içerisinde yer alan düzenlemeye göre suçun faili konumunda yer alan kişinin öfkeye daha şiddetli elem halinin tepkisi olarak suç işlemesini esas almış ve haksız eylem ile tepki arasında bir oran aranmamıştır. Fakat hâkim olayın niteliklerini ve suçun faili konumunda yer alan kişinin Ruhi durumunu göz önünde bulundurmak suretiyle tahrikin derecesini tahmin edebilecek niteliğe sahiptir.
Kanun hükümlerinde böyle bir şarta açık bir şekilde yer verilmemiş olduğundan dolayı suçun faili konumunda yer alan kişinin işlemiş olduğu suç ile haksız tahrik eylemi arasında bir oran mevcut olmasına gerek yoktur. Önem teşkil eden durum suçun mağduru konumunda yarın aynı kişinin haksız eyleminin yaratmış olduğu hiddet ya da şiddetli elimin etkisi altında suçun faili konumunda yer alan kişinin suçu işlemesidir. Öyle ki hiddet ya da şiddetli elem sebebiyle Ruhi bir kargaşa yaşamış olan ve irade yeteneği zayıflayan suçun faili konumunda yer alan kişiden oranlı bir şekilde tepki de bulunmasını beklemek olası değildir. Gerçekte mevcut olmayan fakat suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından varsayılan haksız bir eylemin durmuş olduğu hiddet ya da şiddetli elem durumunda haksız tahrik mevcut olup olmadığı tartışılması gerekir. Suçun mağduru konumunda yer alan kişiden kaynaklanmış olan onun ile nedensellik bağı mevcut olmayan ve fakat suçun faili konumunda yer alan kişi de mağdurdan kaynaklanmış olduğu sanılan bir eylemin meydana getirmiş olduğu hiddet ya da şiddetli elem halinin tepkisi olarak kusursuz yanılmanın etkisi altında suçun faili konumunda yer alan kişinin suçu işlemesi haline varsayılan tahrik denilir. Söz konusu koşullarda suç işlemiş olan suçun faili konumunda yer alan kişi haksız tahrik hükmün uygulanıp uygulanmayacağı ile ilgili olarak doktrin içerisinde ve Yargıtay’ın uygulamalarında farklı görüş ve içtihatlarının mevcudiyeti söz konusudur.
Mevcut bir görüşe göre varsayılan tahrik durumunda 5237 sayılı Türk ceza kanununun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrası bakımından ceza sorumluluğunun ortadan kaldıran ya da azaltan sebeplere ait koşulların gerçekleştiği hususunda bir yanılma söz konusu olduğu için bu yanılmanın kaçınılmaz olması şartı ile suçun faili konumunda yer alan kişi bu yanılmasından faydalanır ve cezası haksız tahrik sebebiyle indirilir. Farklı bir görüş hükümlerine göre haksız bir eylem ile karşılaşan suçun faili konumunda yer alan kişinin kapanmış oldu şiddet ya da şiddetli elimi etkisi bu heyecan durumuna sürüklenmesi ve söz konusu psikolojik halin bir tepkisi olarak suç işlemesi ceza sorumluluğunun azaltıcı bir sebep olarak sayılarak 29. maddenin uygulanması kabul edildiğine göre varsayılan tahrik altında suç işleyen suçun faili konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak 5237 sayılı Türk ceza kanunun 29. maddesi uygulama bulur. Farklı bir görüş hükümlerine göre ise haksız tahrik de cezanın indirilmesinin esas nedeni psikolojik olmaktadır. Suçun faili konumunda yer alan kişinin hiddet ya da şiddetli elem amacı ile hareket etmiş olmasıdır. Bu psikolojik esas varsayılan tahrik durumunda vardır. Aksi durumda ki görüş içerisinde söz konusu hükmün uygulanmasını mümkün olabilmesi için tahrik eyleminin objektif bir şekilde bulunması gerekli olur. Objektif bir şekilde tahrik elimi olmadan suçun faili konumunda yer alan kişinin böyle bir eylem oldu sanısı ile suç işlemesi yani bu konudaki sübjektif inancı yeterli olmamaktadır. Bununla birlikte suçun faili konumunda yer alan kişinin zan ve kanaati bir nedensellik değeri taşımamaktadır. Varsayılan tahrik ile ilgili olarak Yargıtay’ın çelişik kararlarının mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki bu durumla ilgili olarak gerçek bir içtihat söz konusu değildir. Yargıtay’ın bir karar içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişinin yeğeninin hızına geçilmiş olduğu inancı ile veya karısı ile maktulün gayrimeşru bir ilişki içerisinde olduğu inancı ile suç işlemesi halinde sanık ile ilgili olarak 5237 sayılı Türk ceza kanunun 51. maddesi ile ilgili bir indirim uygulaması gerektiği belirtilmiş iken başka bir karar içerisinde farklı bir uygulama yapılmıştır. Diğer uygulama içerisinde sanık konumunda yer alan kişinin olay günü fazla miktarda alkol alıp sarhoş olduktan sonra köy kahvesinde girip bir masada arkadaşları ile birlikte konuşmakta olan mağdur konumunda yer alan kişiyi görünce doğrusu yanına gitmek suretiyle hiçbir şey söylemeden kendisini tokatlamış oldu suçun mağduru konumunu yerden kişinin yaşına ve köy muhtarı olmasına saygı göstermek suretiyle karşılık verme diye kahvede bulunanların sarhoş olan sanık konumu da yarın akşam tutarak evine götürülmek üzere yeğenine teslim ettikleri onun sınırı kahveden çıkarmış olduğu fakat sanığın evine gitmeyerek ilerdeki taşların üzerine oturdu mağdur müdahil ve kardeşinin bir süre sonra kahveden ayrılarak evlerine doğru gitmeye başladıkları sanık muhtarın kendilerini görüp yanına çağırarak konuşması üzerine sanığın üzerinde bulunan köy demirbaşına kayıtlı tabancayı çekmek suretiyle mağdur müdahillere ateş etmesi üzerine Vurulma korkusuna kapılan sanığın üzerine atılan tabancayı elinden alarak kardeşi ile birlikte koşarak olay yerine uzaklaştıkları bu durumda görüntüyü duyanın olay yerine gelmek suretiyle uzaklaşmakta olan mağdur müdahillerin arkasından gelerek tabancası ile kendilerini arkadan ateş ederek kaçmak dolan bir mağduru bacaklarından diğerini birinden yaraladığı bir olay söz konusu olmuştur. Olayın akışına ve sanık konumunda yer olan kişinin babasının darp ve silahlı saldırısından camlarını kurtarıp uzaklaştırmak dolan mağdurların arkalarından giderek onlara arkadan ateş Edip yaralamasına göre lehine 5237 sayılı Türk ceza kanununun 51. maddesinin uygulanmayacağı ileri sürülmüştür. Bu kararın içerisinde karşı oy yazısının mevcudiyeti söz konusudur.
Karşı o yazısı içerisinde yerel mahkeme ile özel daire arasındaki söz konusu olan uyuşmazlığın haksız hareketleriyle olaya neden olduğunu bilmediği babasına karşı yapılan saldırı üzerine farklı bir değişle varsayılan tahrik ile suç işlediği anlaşılan sana 5237 sayılı Türk ceza kanununun 51. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı söz konusu olmuştur. Haksız tahrik içerisinde cezanın indirilmesinin esas nedeni psikolojiktir ve suçun faili konumunda yer alan kişinin gazap ve elem amacı ile hareket etmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Bu psikolojik esas varsayılan tahrik durumunda da söz konusu olmaktadır. Bundan farklı duygularının ya da zihni kabiliyetlerinin suçun faili konumunda yer alan kişi yaratılmış olması dolayısıyla bu nedenden yaralanmaması da adaletsiz olacağı belirtilmiştir. Farklı bir karar içerisinde sana konumunda yer alan kişinin hiçbir zaman ortaya çıkmamış ve kendisine yönelmemiş bir eylemin haksız olduğu inancı içersin hareket etmek suretiyle suç işlemesinde haksız tahrik hükmünün uygulanmasına dair bir imkânı söz konusu olmadığına yer verilmiştir.
Varsayılan tahrik altında suç işlemiş olan suçun faili konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak haksız tahrik hükümlerinin uygulama bulması gereklilik teşkil eder. Öyle ki varsayılan tahrik halinde gerçekte mağdurun herhangi bir haksız elimi söz konusu değildir. Fakat suçun faili konumunda yer alan kişi burada dikkatli ve özenli davranmasına rağmen kaşınması olası nitelik taşımayan bir yanılgıya düşerek suçun mağduru konumunda yer alan kişinin haksız bir eylem meydana getirdiğini düşünerek ve bu haksız eylem sebebiyle eski ya da şiddetli eleme kapılmaktadır. Böylelikle haksız tahrik altında suç işleyen suçun faili konumunda yer alan kişinin irade kontrolü içerisinde bulunduğu psikolojik durum sebebiyle zayıflamış ise varsayılan tahrik altında da suç işlemiş olan suçun faili konumunda yer alan kişinin de içinde bulunmuş olduğu psikolojik ve ruhsal durum sebebiyle irade kontrolü ve buna bağlı olarak sorumlu zayıflamıştır. Bundan kaynaklı olarak haksız tahrik indiriminden faydalanması gerekir.
Haksız Fiili Yapanın Mağdur Olması Ya Da Mağdurun Bu Fiili Önleme Sorumluluğunun Bulunması
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesinin mümkün olabilmesi için aranan koşullardan biri haksız elimi yapan kişinin mağdur olması ya da mağdurum bu elimi önleme sorumluluğunun mevcut olmasıdır. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişinin haksız tahrik hükmünden yararlanmasının mümkün olabilmesi için haksız eylemin mağdurdan olması ya da mağdurun o haksız eylemi önleme sorumluluğu mevcut olmasına rağmen önlememesi ya da zımnen bu haksız eylemi onaylamış bulunması gerekir. Öyle ki medeni kanun hükümlerine örf ve âdete göre çocukların terbiye ve tertip hakkına sahip olan evresi ve baba sıfatlarını taşıyan mağdurun olay yerinde bulunmasını ve keyfiyeti görmesine rağmen sana taş ve tezek atan eşiyle kızlarını uyarmamış olması herhangi bir müdahalede bulunmamak suretiyle bir nevi eşine ve kızına cesaret vermesi durumunda bu davranış toplumsal değer Düzenlemelerine, ahlaka, âdete hukuka aykırı nitelikte bir davranış oluşturacağından buna dair sanık lehine haksız tahrik hükmünü uygulanmaması yasaya aykırı bir nitelik taşırmıştır. Haksız tahrik açısından en önemli durum tahrikin etkisi içerisinde işlenmiş olan suçun haksız tahrik de mevcut olan kişiye karşı yapılmış olması koşuludur. Burada tahrik eden kişiyle mağdur farklı kişiler ise haksız tahrik hükmü uygulama bulmaz. Kanun hükümlerinde bu konuda bir açıklık mevcut değil ise de, tahrik eden ile tahrik edilmiş olan arasındaki ilişkiye dayanan haksız tahrik müessesesinin tabii bir sonucu olarak karşımıza çıkar.
Kanımı günlerinde söz konusu koşul açık bir şekilde düzenlenmemenin yanı sıra suçun faili konumunda yer alan kişinin tepki neticesinde işlemiş olduğu için bizzat haksız eylemi yapan kişiye yöneltilmiş olması gerekli olmaktadır. Aksi durumda haksız eylemi yapan suçun mağduru konumunda yer alan kişi öfkelenmenin yanı sıra hıncını bir başkasından çıkaran suçun faili konumunda yer alan kişinin hukuken haklı görmüş oldu korunmuş olduğu şeklinde bir anlam meydana çıkar. Söz konusu durum hem hak ve adalet kuralları ile bağdaşmaz hem de haksız tahrik ile ilgili esaslara uygun olmaz. Suçun faili konumunda yer alan kişi tepki meydana getiren eğilimi kendi kusuru söz konusu olmaksızın hata ya da sair arıza nedeni ile tahrik edenden bir başkasına karşı işlenmiş ise ne yapılması gerektiği ile ilgili olarak bahsedilmesi gerekenler önem teşkil eder. Söz konusu durumda 5237 sayılı Türk ceza kanunu içerisinde yer alan 30. maddenin üçüncü fıkrası içerisindeki koşullar ile 29. maddenin tatbiki mümkün olmaktadır. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişiye yokluğunda hakarette bulunan kişi ile suçun faili konumunda yer alan kişi bakımından suçun faili konumunda yer alan kişi haksız tahrik altında yaralama eylemine işlemesi durumunda suçun faili konumunda yer alan kişi lehine 30. maddenin üçüncü fıkrası bakımından tahrik indirimi verilebilir. Bununla birlikte sapma durumunda bir yanılgı mevcut olmamasından kaynaklı olarak tahriki meydana getiren hareketi gerçekleştirmiş olan kişi haricinde kalan kişiler üzerinde işlenmiş olan eylemler bakımından haksız tahrik hükmü uygulanmaz. Bu bakımdan Yargıtay’ın kararı içerisinde sanık konumunda yer alan kişinin başkalarının da isabet olacağını öngörmesi mümkün olabileceği bir ortam içerisinde ateş etmek suretiyle arada kalan ve onay ile ilgisi olmayan mağdur konumunda yer alan kişi vurmasında olası kast ile hareket ettiğinin kabulünün yanı sıra ceza tayini ve suçun mağduru konumunda yer alan kişiden kaynaklanan haksız tahrik söz konusu olmadığından tahrik hükmünün uygulama bulunmaması gerektiğinin düşünülmemesi yasaya aykırı olmaktadır. Farklı bir karar içerisinde ise alkollü konumda yaralan sanığın yaralanmasıyla veya ölümü ile meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen aracın hızını düşürme yere kırmızı ışıkta geçmek suretiyle kavşağı girdi, yine geçidinden geçmekte olan maktul konumunda yer alan kişiye çarpıp kaçtı ve maktulün çarpmanın etkisiyle yaşamını yitirdiği olayda eylemin olası kastla insan öldürme suçunun meydana getirdiği kabul edilmesi gerekir. Bir başka Yargıtay kararında ise olası kastla işlenmiş olan suçlar da tahrik hükmünün uygulama bulmasının mümkün olamayacağı ileri sürülmüştür. Tepkinin tahrik eden kişiye karşı yönelmesinin gerekli olacağı durumu taksirli suçlar da haksız tahrikin uygulama bulup bulamayacağına dair tartışmalara neden olmuştur. Bu konuyla ilgili olarak ileri sürülen görüşleri sonraki bölümlerde açıklamak mümkündür. Bununla birlikte tepki suçunun teşebbüs aşamasında kalmasına bir önemi söz konusu değildir. Tepki neticesinde müteaddit suçlar işlenmiş ise her müstakil suç için ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekir. Birçok tahrik eyleminin birçok kişi tarafından işlenmiş olması durumunda tepkiyi meydana getiren suçu tahrik eden kimselerin hepsine karşı işlemiş olan suçun faili konumunda yer alan kişi haksız tahrik hükmünden yararlana bilmektedir. Eğer suç tahrik eden birçok kimse arasında sadece birine karşı işlenmiş ise bu kişinin tahrik edici eyleminin diğerlerinden daha hafif olmasının bir önemi söz konusu değildir. Çünkü haksız yere tahrik edilen kişinin hiddet ya da şiddetli elemden kaynaklanan buhran hali onun ayrım yapmasını engellemiş olduğu gibi işlemiş olduğu tahrik eğilimi hafif olsa bile kendisine karşı suç işlenen kimse masum bir üçüncü şahıs niteliği taşıyamaz. Suçun faili konumunda yer alan kişi tahrikçiye karşı birden fazla suç işleyebilmektedir. Böyle bir durumda her bir suç bakımından tahrik indirimi yapılıp her suçun cezası belirlenecek ve bundan sonra cezalar içtima ettirilmesi gerekecektir. Öyle ki suçun mağduru konumunda yer alan kişinin haksız bir şekilde yaralama eylemine maruz kalan suçun faili konumunda yer alan kişi bu yaralama eylemi de yaratmış olduğu öfke ya da Üzüntünün tesiri ile mağduru karşı mali zarar verme kasten yaralama ve hırsızlık suçları işlemesi durumunda Harbiye suçu açısından ceza belirlenirken suçun faili konumunda yer alan kişi lehine ayrı ayrı tahrik indirimi yapılması gerekir. Fakat burada önem teşkil eden bir husus suçun faili konumunda yer alan kişinin söz konusu suçlara haksız eylemin meydana getirdiği öfke ya da Üzüntünün tesiri ile bu testin devam ederken meydana getirmiş olmasının gerekliliğidir.
Haksız Tahrik De İndirim Oranları Nasıl Tespit Edilir?
Haksız bir eylemin ortaya çıkarmış olduğu hiddet ya da şiddetli elimin etkisi altında suç işlemiş olan kişinin cezası indirilmesi gerekir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu 29. madde hükmüne göre ağırlaşmış müebbet hapis cezası 28 yıldan 24 yıla ve müebbet hapis cezası yerine 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası verilmesi gerekir. Diğer durumlarda verilecek olan cezanın dörtte 1.04 üçüne kadar indirilir şeklinde düzenlemenin mevcudiyeti söz konusudur. Haksız tahrik etkisi altında suç işleyen kişiye uygulanacak indirim oranlarına yer verilmiştir. Haksız tahrik sebebiyle cezanın dörtte 1.04 üçüne kadar indirilmesi söz konusu olduğundan indirim miktarını belirleyebilmek bakımından tahriki dövücüsü değerlendirilmesi gerekir. Hâkimin indirim oranını takdir ederken hangi ölçüyü esas alacağı 29. maddede gösterilmedi yeniden hâkimin her somut olay içerisinde haksız tahrik meydana getirecek bir haksız eylemin olup olmadığını bunun sanık üzerinde yaratmış olduğu etkiye suçun faili konumunda yer alan kişinin yaşadığı sosyal çevreye olayın oluş şekline suçun faili konumunda yer alan kişinin ve mağdurun durumuna ve geleneksel şartlarına göre ayrı değerlendirip gerekçesini göstermek koşuluyla indirim oranı belirlenmesi gerekir. Haksız tahrik en yoğunluğu ve tahriki ulaşmış oldu boyut yapılacak olan indirin miktarını etkilemektedir. Tahrik en sanın psikolojik hali üzerinde şiddetli bir Üzüntü ve büyük bir öfke ile sarsıntıya yol açmış oldu haksız eylemin yeterli ve işlenmiş hali itibari ile önemli boyutlara ulaştı durumlarda indirim oranının üst hadlerden olması gereklilik teşkil eder.
Haksız eylemin yöneltilmiş olduğu sanıkların birden fazla olması halinde aynı eylemden kaynaklı olarak her sanık hakkında aynı oranda indirim yapılması gerekir. Haksız tahrikten faydalanan kişi aynı kişiye daire olarak tekrar haksız tahrikten faydalanamaz. Aynı tahrikten kaynaklı olarak aynı kişiye karşı suçun faili konumunda yer alan kişi ancak bir kere haksız tahrik hükümlerinden faydalanabilmektedir.
Haksız tahrik ile ilgili olarak yargıcın takdir hakkı söz konusudur. Kanun hükümlerinde hangi durumların haksız tahrik sayılacağı belirtilmemiştir. Bu yüzden hangi eylemin haksız tahrik meydana getirip getirmediğinin takdiri yargılamayı yapan hâkime ait olmaktadır. Bir olayda tahrikin mevcut olup olmadığı hukuki değil maddi bir mesele olarak karşımıza çıkar. İndirim oranının belirlenmesi ile ilgili olarak ya sana göstermiş oldu sınırları içerisinde kalmak ve gerekçesine belirtilmek koşulu ile hâkimin takdirine bırakıldığı söylenmektedir.