İftira kelime anlamı ile bir kişi gerçeklik taşımayan olumsuz nitelikte bir durumu bir suçu belirli bir amaç niyetiyle bilerek yüklemektir. Bunu bir başka tabir ile kara çalmak olarak ifade edebiliriz. Bununla birlikte ceza hukuku içerisinde ise iftira bir kişinin kendisinin işlememiş olduğunu bilmesine rağmen bu kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılması veya bir yaptırımının uygulanması amacı güdülerek ihbar ve şikâyette bulunulmasıdır.
İzmir’de iftira suçlarına bakan avukatlar için hukuk büromuzla iletişime geçebilirsiniz.
İftira suçu eski kanunumuz olan 765 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde de yer bulunmaktadır. 765 sayılı Türk ceza kanunun 285. maddesinin içerisinde iftira suçuna yer verilmiştir. Yeni kanunumuz olan 5237 sayılı Türk ceza kanununda ise 267. madde hükümleri içerisinde iftira suçuna yer verilmiştir. Bununla birlikte yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde iftira suçunun etkin pişmanlığı halinde mevcut olacak durumları düzenleyen madde de söz konusudur.
İftira Suçunun Diğer Suçlardan Farkları Nelerdir?
İlk olarak iftira suçunun özelliklerinden ve iftira suçuna benzer suçlardan farklı olan hallerinden bahsetmek mümkündür. İftira suçunun basit haliyle etkin pişmanlık halen mevcut olduğundan bahsetmiştik. Öyle ki 5237 sayılı kanunun ilgili hükmü içerisinde yetkili makamlara ihbarda bulunarak ya da yetkili makamlara şikâyette bulunarak veya basın suretiyle bir kişinin işlememiş olduğunu bilmiş olduğu halde bu kişinin hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını veya idari bir yaptırımın uygulanmasının mümkün olmasını sağlamak amacıyla kişiye hukuka aykırı bir fiili isnat etmiş olan kişi bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağına dair düzenleme mevcuttur. Burada kanun hükümleri içerisinde iftira suçunun ne olduğuna açıklık getirilmiştir. Kanun hükümlerinde belirtilen durum iftira suçuna karşılık gelir. Bu tanıma yanı sıra iftira suçu benzer suçlardan farklılık gösterir. Öyle ki iftira suçu “suç üstlenme suçundan” farklı niteliktedir. Suç üstlenme suçunun kişinin kendisine iftira da bulunması niteliğini taşıdığını söyleyebiliriz. Ancak bu durum iftira suçundan farklıdır. İftira suçu içerisinde suç isnat etmiş olan kişi ile kendisine suç isnat edilen kişi farklı kişilerdir. Yani iftira suçunda bir kişi bir başka kişinin işlemediği bir suçu işlemişmiş gibi ihbarda bulunmasıdır. Oysa suç üstlenme suçunda kişi bir başka kişinin değil kendisinin işlememiş olduğu bir suçu sanki işlemiş gibi ihbar etmesidir. İftira suçunda kendisine suç isnat edilmiş olan kişi iftirada bulunan kişiden farklı bir kişidir. Ancak suç üstlenme suçunda kişi kendisinin işlemiş olduğu bir suçu kendisi işlemiş gibi göstermektedir. Bu durum iftira suçu ile suç üstlenme suçunun farklı yönünü meydana getirir. Burada farklılık gösteren bir diğer durum ise suç üstlenme suçu içerisinde bir suçun üstlenilmesi durumunun söz konusu olmasıdır. Yani suç üstlenme suçunda bir kişi bir suçu üstlenir burada dikkat edilmesi gereken nokta suç kavramıdır. İftira suçundan ise isnat edilmiş olan fiil suç dışında idari yaptırım niteliğine taşıyabilir. Yani idari yaptırımı gerekli kılan hukuka aykırı bir fiil de iftira suçuna konu olabilir. Oysa suçu üstlenme suçunda bir suçun mevcudiyeti söz konusu olmalıdır.
İftira suçunun benzerlik gösterdiği bir diğer suç ise suç Uydurma suçudur. Suç Uydurma suçu ile iftira suçu birbirinden farklı suçlardır. Suç Uydurma suçu içerisinde yer alan failin işlenmemiş olduğunu bildiği bir suçu sanki birileri tarafından işlenmiş gibi yetkili mercilere ihbar etmek suretiyle veya işlenmemiş olan bir suçun delil ve emarelerini soruşturma yapılmasına neden olacak bir şekilde uydurmasıdır. Suç Uydurma suçunun iftira suçundan bazı farkları vardır. Öyle ki ilk olarak şunu söylemek gerekir ki suç Uydurma suçu içerisinde faal konumunda olan kişinin yetkili makamlara bildirmiş olduğu veya soruşturma yapılmasına neden olacak şekilde delil ve emareleri uydurmuş olduğu fiil bir suç teşkil eder. Fakat iftira suçu içerisinde yetkili makamlara bildirilmiş olan fiil suç olabileceği gibi idari bir yaptırım gerektiren farklı bir hukuku aykırı eylem niteliğinde de olabilir. Bu farktan suç üstlenme suçu ile iftira suçunun farkından bahsederken de değinmiştik. Öyle ki suç Uydurma suçu Bir suç niteliğindedir. Bunun bir suç olması gerekir. İftira suçu içerisinde bunun suç olması zorunlu değildir. İdari yaptırım niteliğinde hukuka aykırı eylem de olabilir. Suç Uydurma suçunun iftira suçundan farklı olan bir diğer özelliğinden bahsedebiliriz. İftira suçu içerisinde hukuka aykırı fiil iftira eden kişiden başka bir kimseye isnat edilmesi gerekliydi. Suç Uydurma suçu içerisinde ise ihmal edilmiş olan veya değil delil mi emareleri uydurulmuş olan suç başka bir kimse isnat edilmemelidir. Burada fark suçunu başka bir kimseye isnat edilip edilmemesinden kaynaklanır.
Suç Uydurma suçu ile iftira suçunun birbirinden bir diğer farkı ise iftira suçu içerisindeki masum kişiye isnat edilmiş olan hukuka aykırı fiilin gerçek hayatta meydana gelip gelmemesinin bir öneminin olmamasıdır. Öyle ki burada önem teşkil eden durum ilgili fiilin isnat edilmiş olan kişi tarafından işlenmemiş olmasıdır. Suç Uydurma suçu içerisinde delilleri uydurulmuş olan veya yetkili olan makamlara ihbarda bulunmuş olan suç işlenmemesi gereklidir.
İftira suçları avukatı İdil Su Aydın’dan randevu alarak detaylı bilgi alabilirsiniz.
İftira Suçunun Konusu Nedir?
İftira suçunun hukuki konusu içerisinde bahsedilmesi gereken nokta İftira suçunun ihlal etmiş olduğu hukuki varlık veya ihlal edilmiş olan menfaattir. İftira suçu içerisinde ihlal edilmiş olan hukuki varlık veya menfaatlerin tespit edilmesi iftira suçu ile ilgili olarak birçok problemin çözülmesi için ihtiyaç duyulduğundan önem teşkil eder. İftira suçu içerisinde ihlal edilmiş olan hukuki varlık veya ihlali dolmuş olan menfaat sahibi suçun mağduru niteliğinde olacaktır. Suçun mağduru konumundaki varlık ise suç sayısının tespit edilmesinde dikkate alınır. Bununla birlikte mağdur konumunda yer alan kişinin rızası, bu kişinin bulunmuş olduğu şikâyet ve bu suçun kanuni hükümleri içerisindeki yerinin saptanmasıyla içeriğine girilmesi ile ilgili olarak hukuki konunun hukuki önemi mevcuttur. İftira suçu içerisinde bahsedilmesi gereken bir diğer nokta ise iftira suçu içerisinde haksız tahrik hükümlerinin yer bulup bulmayacağıdır. Öyle ki kanun hükümleri içerisinde yer bulmuş olan bazı eylemlerin bu suçu meydana getirip getirmediğinin saptanması bakımından önemlidir. Bu durum da haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı ile ilgilidir. İftira suçunun hukuka konusuyla ilgili olarak şunu söylemek gerekir ki iftira suçunun hukuki konusunun ne olduğu ile ilgili olarak birçok görüşün mevcudiyeti söz konusudur. İftira suçu içerisinde kurulmuş olan duygu menfaatin saptanması ile ilgili olarak doktrin içerisinde yer alan bu görüş farklılıklarının Temel sebebi iftiraya neden olan eylemin üç grup varlık ya da menfaat ile karşı karşıya gelmiş olmasıdır. Öyle ki iftira suçunun da gerçek ile ilgisi olmayan bir isnat mevcut olduğundan gerçekle ilgili bir varlık veya menfaat bu suçun kendisine isnat edilmiş olan kişinin ilgili suçu işlememiş olduğundan biri ait bir varlık ya da menfaat ve bu kişi hakkında başlatılmamış olması gereken soruşturma ya da kovuşturma ilgili ihbar ile başlayacağından adliye idaresine ait bir varlık ya da menfaatin ihlal edildiğinden de bahsetme durumu ortaya çıkmaktadır.
İftira Suçunun Faili Kimdir?
5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde iftira suçu 267. madde içerisinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte iftira suçu 5237 sayılı kanunun ikinci bölümünün adliye karşı suçlar başlığı altında bulunmaktadır. İftira suçunun yer veren maddenin ilk fıkrasında yetkili makamlara ihbar ya da şikâyette bulunmak suretiyle veya basın ve yayın yolu kullanılarak bir kişinin işlememiş olduğunu bilmiş olduğu halde bu kişinin hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasına sebep olan ya da idari bir yaptırım uygulanmasına neden olmak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiili isnat etmiş olan kişi Bir yıldan dört yıla kadar hapis cezasına çarptırılır hükmünün mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki burada dikkat edilmesi gereken nokta “bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi” ibaresidir. Yani kanun hükümlerinde bir “kişiden” bahsedilmektedir. Öyle ki burada suçun faili her kişi olabilir. Bazı kişiler ile ilgili olarak Kanun hükümleri içerisinde mevcut olan ihbar külfeti vardır. Bu ihbar külfeti bu kişiler bakımından iftira suçunun işlenmesine engel teşkil etmez. Yani ihbar külfeti bulunan kişiler de iftira suçunu işleyebilir ve bir iftira suçunun faili olabilirler.
İftira suçunun faili ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise tüzel kişilerin durumudur. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunu ikinci kısmındaki ceza sorumluluğunun esasları başlığının birinci bölümünde yer alan ceza sorumluluğunun Şahsiliği, kast ve taksir başlıklı hüküm içerisindeki 20. madde ceza sorumluluğunun Şahsiliği başlığını taşımaktadır. Bu maddenin ikinci fıkrasında ise tüzel kişiler ile ilgili olarak bazı durumlara yer verilmiştir. Bu hükme göre tüzel kişiler ile ilgili olarak cezai yaptırımının uygulanması mümkün değildir. Tüzel kişiler ile ilgili olarak ancak suç dolayısıyla kanunda öngörülmüş olan güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır. Buradan şu sonucu varabiliriz ki İftira suçunun faili bir tüzel kişi olamaz.
İftira suçunda suçun faili İle ilgili olarak bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise çocukların iftira suçunun faili olup olamayacağıdır. İftira suçunun failinin Çocuk olması mümkündür. Ancak iftira suçunun failinin çocuk olması durumunda 5395 sayılı çocuk koruma kanunu içerisinde yer alan özel muhakeme kuralları uygulama bulur.
İzmir iftira suçu avukatlığı yapan avukatlık büromuzla iletişime geçebilirsiniz.
İftira Suçunun Mağduru ve Maddi Konusu Nedir?
İftira suçunun ihlal etmiş olduğu hukuku varlık ya da menfaatin suçun hukuki konusunu oluşturduğunu söylemiştik. Suçun mağduru konumunda yer alan kişi de bu varlık ya da menfaatin sahibi niteliğini taşır. Bu yüzden suçun mağduru konumunda yer alan kişiyi belirlemek için suçun hukuki konusuna verilmiş olan cevap ile yola çıkmak gerekir. Suçun hukuki konusu içerisinde bireysel menfaatin söz konusu olması halinde bu suçun mağduru konumunda yer alan kişinin ne suçsuz kimse olduğu düşünülür. Öyle ki suçun hukuki konusunun adliyenin idaresi olduğunu söylemiş olan kişiler de bu suçun mağduru konumunda yer alan kişinin adliye olduğunu ileri sürmektedirler. İftira suçunun hukuki konusu içerisinde Adliye ya da idarenin düzenli bir şekilde işlemesinde devletin yararı mevcuttur. Bu durumda iftira suçunun mağduru olan kişi de kendisine yapılmış olan isnadın niteliğine bağlı olarak adliye ya da idare olur. İftira suçu içerisinde iftiraya uğramış olan kişi bu suçun maddeyi konusu niteliğindedir. Kanun hükümleri bir kişiden bahsetmiş olduğuna göre iftira suçunun maddi konusu tüzel kişi değildir. Öyle ki yukarıda bahsettiğimiz gibi iftira suçunun konusu tüzel kişi olamaz. Eğer kanun hükümleri içerisinde tüzel kişilerde kapsama alınmış olsaydı biz buradaki kişi teriminden tüzel kişiyi de çıkarabilirdik. Kanun biçimleri içerisinde bu suçun hukuku konusunu adliyenin düzenli bir şekilde işlemesindeki yarar olarak belirlenmiştir. Bunun sonrasında tüzel kişilerin iftira suçunun maddi konusu olarak verilememiş olmasının da bir tezat oluşturduğu söylenebilir. İlgili kişilere yapılacak olan esnaflar da adliyenin ya da idarenin düzenli bir şekilde işleyiş mekanizmasına etkide bulunur. Kendisi ile ilgili olarak hukuka aykırı bir eylem isnat edilmiş olan kişinin yaşamını sürdüren bir kişi olması gerekir. Bu kavramı 5237 sayılı Türk ceza kanunun 64. maddesinden ulaşmamız mümkündür. Öyle ki kendisi ile ilgili olarak hukuka aykırı eylem isnat edilmiş olan kişi yaşıyor olmalıdır. Yaşamını yitirmiş olan kişilerin yapılmış olan isnatlarda maddeyi bir konunun mevcut olmamasından dolayı işlenemez bir suç niteliğindedir. Böyle bir durumda eğer diğer şartlar da mevcut ise Türk ceza kanununun 130 uncu maddesinde de yer bulan kişinin hatırasına hakaret suçunun var olduğu söylenebilir. Yani yaşamını yitirmiş olan bir kişiye karşı iftira suçunun işlenmesi mümkün değildir. Çünkü bu kişi yaşıyor olmadığı için suçun maddi konusundan bahsetmek mümkün olmamaktadır. Ancak böyle bir durumda yaşamını yitirmiş olan kişiye karşı iftira suçunun işlenebileceği yani bu kişiye karşı işlememiş olduğu bir suçun sanki işlemiş gibi isnat edileceği ve bunun yaptırımsız kalacağından bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir durumda kanunu kimlerin de sayılmış olan şartların mevcut olması halinde kişinin hatırasına hakaret suçuna gidilmesi gerekir. Yaşamını yitirmiş olan kişiye karşı böyle bir haksızlık stantta bunun olmuş olması halinde başvurulması gereken nokta Kişinin hatırasına hakaret suçudur.
İftira suçunun Mağduru konumunda yer alan kişinin belirli nitelikte olması gerekir. İftira suçunda mağdur olan kişinin belirli nitelikte olması iftira suçunu suç Uydurma suçundan ayırır. Burada önem teşkil eden durum faal konumunda yer alan kişinin hukuka aykırı nitelikteki eylemi isnat etmiş oldu şahsa belirlenebilir nitelikte ifade edebiliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki farklı bir değişle faili konumunda yer alan kişinin iftira eyleminde bulunmuş olduğu kişinin kimliğini açık bir şekilde belirtmesi zorunluluk taşımamaktadır. Yetkili mercilerin faili konumunda yer alan kişinin beyanları sonucunda iftira suçunun mağduru olan kişiyi tespit edebilmesi burada önem teşkil eder. Burada şunu söylemek gerekir ki belli kişilerden oluşan bir toplumla yöneltilmiş olan hukuka aykırı eylemlerin mevcut olduğuna dair ismi atlar eğer bu topluluk içerisindeki belirli kişilerin kast edilmiş olduğu anlaşılmıyor ise iftira suçunun oluştuğundan bahsedemeyiz. Öyle ki bu durumda kendisine hukuka aykırı eylem isnat edilmiş olan belirli bir kişinin mevcudiyet söz konusu değildir. Bir topluluktan bahsedilmektedir ve suçu işleyen kişinin kim olduğu belirli değildir ve böylece iftira suçu meydana gelmemektedir.
Kendi kendine iftira suçunun mevcudiyeti söz konusu değildir. Öyle ki kişi kendi kendine iftira atamaz. Bu sonuca 5237 sayılı Türk ceza kanunun 267. maddesinde ki iftira suçunun tanımından ulaşılmaktadır. Madde içerisindeki düzenlemede İftira eden kişinin kendisinden başkasına kast ettiği anlaşılmaktadır. Burada kişinin kendisine iftira atamıyor olması herhangi bir suçun oluşmadı anlamına gelmez. Öyle ki kişinin kendi kendisine bir suçu işlemediği halde işliyor gibi isnat da bulunmuş olması suçu üstlenme suçunu meydana getirir. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise kendisine karşı hukuka aykırı bir fiil isnat edilmiş olan kişinin cezai bekle de sahip olmasının gereklilik taşıyıp taşımamasıdır. Bu durumun ilgili olarak net bir şey söylemek mümkün değildir çünkü bu durum doktrin içerisinde tartışmalı bir konudur. Çoğunlukta olan görüşe göre kendisine hukuka aykırı bir eylem isnat edilen kişinin fiili faili olarak takip edilmiş olması gereklilik arz eder. Yaşı küçük olan veya akıl hastası olan faili konumundaki kişiler bu ehliyeti sahip olmadıklarından bu kişilerin yapılmış olan isnatlar bakımından iftira suçunun mevcut olduğundan bahsedemeyiz. Eğer koşulları mevcudiyeti söz konusu ise hakaret suçunun meydana geldiğini söylememiz mümkün olur. İftira suçunun konusu birden fazla olabilir. Öyle ki iftiraya uğrayan kişi sayısının çok olması bu kişilerin sayısının toplumu kadar suç olduğu sonucuna ulaşmayı mümkün kılmaz. Bazı durumları mevcut olması halinde suçun konusu kadar suçun mevcut olduğu söylenebilir ancak iftira suçu ile ilgili olarak suçun birden çok olmasının sebebi adiliğinin veya idarenin düzeninin birden fazla ihlal edilmesinden kaynaklanmaktadır.
İftira Suçunun Maddi Unsuru Nedir?
İftira suçu 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer bulunmaktadır. Daha öncesinde iftira suçunu meydana getiren hareketler sahip olduğu nitelikleri göre maddi iftira ve şekli iftira Şeklinde sınıflandırılmaktaydı. Kendisine isnat edilmiş olan suçu işlememiş olan bir kişiye yetkili mercilere iş var ve ya şikâyette bulunmak suretiyle suç isnadında bulunmuş olması şekli iftira olarak tanımlanmıştı. Bu kişiyle ilgili olarak suçun maddi eser ve delillerinin uydurulmuş olması şeklinde isnat da bulunmuş olmayı ise maddi iftira deniliyordu. Öyle ki önceden madde iftirayı meydana getiren hareketler ile şekli iftirayı meydana getiren hareketler seçimlik bir şekilde düzenleme bulmuştu. Buradan şu sonucu ulaşabiliriz ki önceden iftira seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Ancak şu an şunu söyleyebiliriz ki 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri incelendiğinde iftira suçunun şekli iftira halinin kapsamı genişletilmiştir. Yeni kanun hükümlerinde maddi iftira, iftira suçunun ağırlaştırılmış şekli olarak düzenleme bulmuştur. Şekli iftira ise 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri ile ihbar ya da şikâyette bulunmanın haricinde basın ve yayın suretiyle de işlenmesi mümkün hale gelmiştir.
Burada İftira suçunun maddi unsuru ile ilgili olarak İştiranın meydana gelme şekillerinden bahsetmek mümkündür. Yetkili olan mercilere iş var ya da şikâyette bulunması suretiyle veya basın ve yayın yoluyla bir suçu işlememiş kişinin ceza soruşturması veyahut kovuşturmasına uğramasına veya bir suçu işlememiş kişi hakkında idari yaptırımın meydana gelmesini sağlamak amacıyla hukuka aykırı nitelikte bir fiil isnadında bulunmak iftira suçunun maddi unsurunu meydana getirir. Öyle ki iftira suçunun meydana gelebilmesi için üç durum söz konusu dur. İftira suçunun ihbar suretiyle meydana gelmesi, ihbar suçunun şikâyet etmek suretiyle meydana gelmesi ve ihbar suçunun basın yayın yoluyla meydana gelmesidir. Bahsetmiş olduğumuz bu üç durum haricinde bir suç işlememiş kişiye karşı hukuka aykırı bir eylemin isnat edilmesinin şartları mevcut ise hakaret suçunun meydana geldiğini söylemek mümkündür. İş var, şikâyet ve basın yayın yolu kullanılmadan farklı bir kişiyi bir kişinin işlememiş olduğu halde bu suçu işlemiş olduğunu söyleyen başka bir ifadeyle farklı bir kişiye söylenen masum kimseye hukuku aykırı eylem notları iftira suçunun meydana getirmez. Kanun hükümleri içerisinde maddi iftira olarak tanımlanmış olan durumun meydana gelmesi gerekir.
İftira suçunun meydana gelme şekilleri ile ilgili olarak ihbar, şikâyet ve basın yayın yolu gibi üç durumdan bahsettik. Burada ilk olarak ihbar ile ilgili durumlara yer vermek mümkündür. İhbar ile ilgili olarak öncelikle anayasanın dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisi ne başvurma hakkını düzenleyen 74. maddeden bahsetmek gerekir. Bu maddeye göre vatandaşlar mı karşılıklılık esansı gözetilmek suretiyle Türkiye içerisinde ikamet eden yabancı olan kişiler kendilerine ya da konu ile ilgili olarak sahip oldukları dilek ve şikâyetler hakkında, yetkili olan mercileri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ne yazılı bir şekilde başvurma hakkını oğlun durmaktadırlar. Bu kişiler kendileri ile ilgili olarak başvurmaların sonucu gecikmeden dilekçe sahip olan kişilere yazılı bir şekilde bildirimde bulunulur. Her kişi bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahip niteliktedir. Türkiye büyük millet Meclisi Başkanlığı’na bağlı bir şekilde kurulmuş olan kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişi ile ilgili olarak şikâyetleri inceleme yükümlülüğü altındadır. Kamu baş denetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli olarak verilmiş olan oy ile dört yıllık bir süre için seçime tabi tutulur. İlk iki oylama içerisinde üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylama içerisinde üye tam sayısının salt çoğunluğu gereklidir. Yapılan üçüncü oylama içerisinde salt çoğunluk eğer sağlanmaz ise bu oylama içerisinde en fazla oyu almış olan iki aday için dördüncü bir oylama yapılması mevcut olur. Yapılan dördüncü oylama içerisinde ise en fazla oy almış olan aday seçilmiş olur. Burada bahsedilmiş olan haklarını kullanma biçimi kamu Denetçiliği Kurumu’nun kuruluş görevi çalışması inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile kamu baş denetçisi ve kamu denetçilerinin özellikleri, seçimi ve Özlük hakları ile ilgili olarak usul ve esaslar kanun hükümleri ile düzenleme bulur. Öyle ki bu durumlar dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisi ne başvurma hakkı ile ilgili olan durumlardır. Burada bu durumlardan bahsetmemizin sebebi anayasada yer bulan dilekçe hakkının ihbar ile bir bağlantısının bulunmasıdır. Öyle ki iş var bahsetmiş olduğumuz dilekçe hakkının bir uzantısı olarak düzenlenmiştir. Kişilerin ihbarda bulunma durumlarının kural olarak bir yükümlülük olduğu söylenemez. Öyle ki bu bir yükümlülük değildir. Bunun sadece kanun hükümlerimiz içerisinde bazı istisnalar mevcuttur. Bunlarda ihbarda bulunma yükümlülüğü ile ilgili olan durumlardır. Ancak şunu belirtmemiz gerekir ki ihbarda bulunma yükümlülüğü de kişilere iftirada bulunma hakkını vermez. Şikâyete bağlı olan suçlar içerisinde suçtan doğrudan doğru ya zarar görmüş olan kişilerin şüpheli konumunda yer alan kişilere yaptırımda bulunulması için yapmış olduğu bildirimler şikâyet adı altında yer alır. İftira suçu içerisinde ihbar masum konumda yer alan bir kişinin hukuka aykırı bir eylem işlediği ne dair yetkili mercilere bildirilmiş olmasıdır. 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununa göre şunu söylemek gerekir ki iş var yazılı bir nitelikte olabileceği gibi sözlü bir nitelikte taşıyabilir. Yani kişiler sözlü bir ihbarda bulunma hakkına sahiptirler. Sözlü olarak kişilerin yapmış olduğu ihbarlar tutanağa geçirilir. Bu ihbarlar telefon ile telgraf ile imzasız nitelikteki bir mektup ile de yapılması mümkündür. Öyle ki ihbar imzalı, imzasız, bir ismin belirtilmiş olması suretiyle ya da bir ismin yer almaması şeklinde de yapılabilir.
İftira suçunun meydana gelmesi ile ilgili olarak üç durumdan bahsetmiştik. Bunlar ihbar şikâyet ve basın ve yayın yolu idi. İhbar ile ilgili olan durumlardan bahsettik. Burada iftira suçunun meydana gelmesi ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise şikâyettir. Şikâyet takip edilmesi için şikâyetin gerekli olduğu suçlar içerisinde suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş olan kişinin bu suçu meydana getiren kişiye yaptırım uygulanması talebiyle yetkili mercilere başvurması olarak adlandırılabilir. İlgili suçtan doğrudan doğruya zarar gören kişinin dava açılmasına, yargılama yapılması talebini belirtmiş olduğu ifadeler şikâyet kavramı içerisinde yer alır. Bununla birlikte ihbar etmekte şikâyet etmek olarak düşünülebilir. Şikâyet bir muhakeme şartıdır. Bunun yanı sıra Şikâyet suçun öğrenilmesi şeklidir. Kişi kendisine karşı bir suç işlendiği iddia ederek yetkili mercilere ihbarda bulunur. Şikâyet yazılı nitelikte olabileceği gibi söz nitelikte de olabilir. Öyle ki kişiler yazılı şikâyette ve sözlü şikâyette bulunabilirler. Sözlü olarak yapılmış olan şikâyetler tutanak içerisine geçirilmesi gerekir. Şikâyet dilekçesi içerisinde imzanın gereklilik taşıyıp taşımadığı ile ilgili olarak Doktrinde tartışmalar söz konusudur. Yargıtay bir karar içerisinde dilekçe de imzanın mevcut olmamasını eksiklik olarak belirtmemiştir. Öyle ki dilekçe içerisinde imzanın yer almamasının eksiklik olmadığına dair bir kararın mevcudiyeti söz konusudur. Yapılan tüm açıklamalar içerisinde bir kişiye isnat edilmiş olan hukuka aykırı eylemin suç niteliği taşınması durumunda ilgili mercilere yapılacak olan şikâyetler geçerlilik arz eder. Bununla birlikte kanunu kimlere idari hukuku ile ilgili olarak hukuka aykırı nitelik taşıyan eylemleri ihbar ya da şikâyet etme durumunu da belirtmektedir. İdari makamlara yapılmış olan ihbar ya da şikâyetler ile ilgili olarak şunlar söylenebilir ki bu duruma bakıldığı zaman kanun ihbar ya da şikâyet eden bir kişiden söz ettiğine göre ve ihbar ya da şikâyetin yazılı veyahut sözlü nitelik taşıyıp taşımamasının bir açıklamasının yapılmadığına göre bununla ilgili olarak bu durumun önem arz ettiği söylenemez.
İhbar ile ilgili olan hususlardan bahsederken ihbarın anayasada yer alan dilekçe hakkının bir uzantısı olduğundan söz etmiştik. Şikâyet de anayasa içerisinde düzenlenmiş olan dilekçe hakkının bir uzantısı niteliğindedir. Öyle ki şikâyet anayasal bir hak olan dilekçe hakkının bir uzantısı olması ile birlikte bazı durumlarda bir görev olarak nitelendirilebilir. İlgili kişi kendisine sunulmuş olan şikâyet hakkını kullanmış olduğu veya şikâyette bulunma görevini yerine getirmiş olduğu durumlarda bu fiili hukuka uygun bir hal olur. Bu yüzden de kişinin yapmış olduğu şikâyetin iftira suçunu meydana getirmeyeceğini söylemek mümkündür. Burada Şundan bahsetmek gerekir ki bazı kişileri yapmış olduğu eylemlerden dolayı hukuka aykırı bir fiil yüklenmeden ihbarda veya şikâyette bulunulabileceğini söylemek mümkün değildir. Kişinin yapmış olduğu eylemin bir suç oluşturduğunu inanan farklı bir kişi bu kişi ile ilgili olarak yetkili mercilere bildirimde bulunduğunda yapmış olduğu bu fiil bir suç meydana getirmez. Bu durumun bir suç meydana getirebilmesi için sahip olduğu şikâyet hakkına kötüye kullanması gerekir. Öyle ki kişi şikâyet hakkını kullanırken bir kişinin suçsuz olduğunu bilmiş olduğu halde bu kişinin hukuka aykırı bir eylem meydana getirdiğini iddia ederse burada bir hukuk uygunluk sebebinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Çünkü kişi bilerek bir başkasının suç işlememesini rağmen sanki o bir suç işlemişmiş gibi O kişiyi yetkili mercilere şikâyet etmektedir. Yaptığı bu eylem iftira suçunu meydana getirir. Şuna dikkat etmek gerekir ki faili konumunda yer alan kişinin ihbar veya şikâyetin asılsız olduğunu bilip bilmemesi önem teşkil eder. Fail konumunda yer alan kişi hukuka uygun olmayan bir eylem isnat etmiş oldu kişinin o fiili işlemediğini biliyor ise burada bir hukuka uygunluk sebebinden bahsedilemez. Kişinin yaptığı bu eylem bir hukuka aykırılık teşkil eder. Bu yüzden de iftira suçunun faili konumunda yer alır. İlgili suçun kendisine isnat edilmesi sonrasında 5237 sayılı kanunun iftira suçunu düzenlenmiş olması sebebiyle bu cezaya çarptırılır.
İftira suçunun meydana gelmesini sağlayan üç durumdan bahsetmiştik. Bunlar iftira suçunun ihbar yoluyla işlenmesi, iftira suçunun şikâyet yoluyla işlenmesi, iftira suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesidir. İftira suçunun ihbar veya şikâyet yoluyla işlenmesine dair durumlardan bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir üçüncü durum ise basın ve yayın yoluyla ihbar suçunun işlenmesidir. Burada basın ve yayın yolu deyiminden anlaşılması gereken ne olduğunu 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümlerine bakarak karar verilebilir. Kanun hükümleri içerisinde basın ve yayın yolu ile deyiminden her türlü yazılı, görsel, işitsel mi elektronik kitle iletişim aracı ile yapılmış olan yayınların basın ve yayın yolu ile yapıldığına yer verilmektedir. Öyle ki bahsetmiş olduğumuz bu kitle iletişim araçları ile yapılmış olan yayınlar içerisinde ilgili durumların yer alması iftira suçunun basımı yenin yoluyla işlenmesine delalet getirir.
İftira suçunun meydana gelme unsurlarından ihbar, şikâyet ve basın yayın yolundan bahsettik. Burada iftira suçu ile ilgili olarak suçun oluşmasında önem teşkil eden bir diğer durum olan ihbar ya da şikâyetin yetkili makamlara yapılmasından bahsedebiliriz. İftira suçunu düzenleyen 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerine göre İhbar ya da şikâyet yoluyla yapılmış olan asılsız nitelikteki esnafların yetkili olan makamlara yapılması şartıyla bu suç meydana gelebileceği kabul edilmiştir. Öyle ki kanun hükümleri içerisinde yetkili makamlar ibaresine yer verilmiştir. Bu ibareden neyin kastedildiğinin saptanması gereklidir. Eğer burada kastedilen anlamın saptanamaması gibi bir durum meydana gelirse önem teşkil eden bir ilke olan kanunilik ilkesinin yerine getirilememesi riskiyle karşı karşıya kalırız. Öyle ki burada yetkili makamların kim olduğuna hangi makamlara yetkili makam sayılıp sayılmayacağına dikkat edilmesi gerekir. Kişiler tarafından yetkili olan makamlara yapılan ihbarın dolaylı bir şekilde yapılmaması gerekir. Kişiler bu farların yetkili makamlara doğrudan yapmalıdır. Bu makamların dolaylı bir şekilde hukuka aykırı nitelik taşıyan eylemi öğrenmiş olmaları durumunda iftira suçunun meydana geleceğinden bahsetmek mümkün olmaz. Hukuka aykırı eylem isnadının basın yayın vasıtası ile dolaylı bir şekilde yapılması durumunda bu koşulun arandığından bahsedemeyiz. Ceza muhakemesi kanununun ilgili maddesi içerisinde ihbar ve şikâyetleri kabul eden yetkili makamların belirtilmesi durumu söz konusu dur. Bu düzenlemeye göre suça ilişkin ihbar ya da şikâyet Cumhuriyet Başsavcılığına ya da kolluk makamlarına yapılması mümkündür. Valilik ya da kaymakamla veya mahkemeye yapılan ihbar ya da şikâyet ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi mümkündür. Yurtdışında meydana gelen suçların ülke içerisinde takibinin yapılması gerektiği durumlarda bu suçlar ile ilgili olarak Türkiye içerisindeki elçilik ve konsolosluklarda ihbar ya da şikâyette bulunması durumu mümkündür bir kamu görevinin yürütülmesi ile ilgili olarak suç işlenmesinin isnat edilmesi gibi bir durum sebebiyle ilgili kurum ile kuruluş İdaresi’ne yapılmış olan ihbar ya da şikâyet herhangi bir gecikme olmadan ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekir. İhbar veyahut şikâyet yazılı bir şekilde ya da tutanağa geçirilmek suretiyle sözlü bir şekilde yapılabilir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer bulmuş olan iftira suçundaki yetkili makamlar ibaresi sadece madde içerisinde yer alanlardan ibaret olmadığının göz önünde bulundurulması gerekir. Bu konuyla ilgili olarak önemli olan durumların yetkili mercilerin kendisine ulaşan iş var ya da şikâyet soruşturma veya kovuşturma makamlarına iletme yükümlülüğü ile bağlı olup olmadıklarının saptanması olduğu söylenebilir. Görev ile ilgili olarak kamu adına soruşturma ya da kovuşturma gerektiren bir suçun meydana geldiğini öğrenen kamu görevlisi konumundaki kişi bu durumu yetkili mercilere bildirme yükümlülüğü altındadır. Bu yüzden görevine ilgili olarak kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerekli kılan suçlar içerisinde tüm kamu görevlileri yetkili merci durumunda yarın alırlar. Doktrin içerisinde kanun hükümleri içerisinde yer verilen makam ibaresinin kullanılmasından dolayı ilgili kişilerin yaptırabilecekleri soruşturma ya da kovuşturmalarda suçun meydana gelmeyeceği görüşü söz konusudur. Bu görüş ile ilgili olarak bazı olumsuz durumları mevcudiyet söz konusudur. Öyle ki eğer bu görüş kabul edilirse kanun içerisinde yer alan düzenlemelerin dolanılması durumu meydana gelebilir. Bu yüzden de bu görüşün kabul edilmeyeceğini söylemek mümkündür. Öyle ki yetkili mercilerin belirlenmesinde başvurulması gereken durum Kendisinde ihbarda bulunmuş olanın Bu durumu o hukuka aykırı eylemi soruşturmak veya kovuşturmakla görevli merci iletme yükümlülüğü altında olup olmadığı durumudur. Adliyeye veya idari bir makama yapılmış olan ihbar veya şikâyet iletme yükümlülüğü altında olmayan makamlara yapılmış olan ihbar ya da şikâyetler iftira suçunu meydana getirmez. İdari yaptırımın gerekli kılındı eylemlerin iddia edilmesinde yetkili konumda yer alan makamların hangileri olduğu durumuna dikkat edilince yapılmış olan bildirimlerin idari yaptırımları uygulama yükümlülüğü altında bunlar veya bu idari yaptırımları uygulayacak makama harekete geçirme olanağına sahip olan bir makama bildirilmiş olması gerekir. Öyle ki bu tür iddialar ile ilgili olarak yetkili makamın somut olayın niteliğine göre belirlenmesi önem teşkil eder.
İftira suçunun meydana gelmesi ile ilgili olarak ihbarda bulunma, şikâyette bulunma, basın ve yayın yoluyla iftira suçunun işlenmesi gibi üç durumdan bahsettik. Bunun yanı sıra ihbar veya şikâyetin yetkili makamlara yapılmasını gerekli olduğundan bu şartın mevcut olması ile iftira suçunun meydana geleceğini inceledik. Burada iftira suçu ile ilgili olan bir diğer durum ise hukuka aykırı bir fiilin isnat edilmesinin gerekli olduğudur. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri yürürlüğe girmeden önce uygulama bulan kanun 765 sayılı Türk ceza kanunuydu. Bu kanun hükümleri içerisinde iftira suçunun meydana gelmesi için isnat edilen eylemin suç niteliği taşıması bir koşul olarak öngörülmüştür. Ancak kabul ettiğimiz 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu ile idari yaptırım gerektiren ve hukuka aykırı fiillerini isnadının da iftira suçunu meydana getirebilecek niteliğe sahip olduğundan bahsedebiliriz. İdare kendisinin üstlenmiş olduğu görevleri yerine getirebilmek amacıyla birtakım yaptırımları uygulama yetkisi ile donatılmış konumdadır. Bu yaptırımlar disiplin cezaları ile öteki idari cezalardan oluşmaktadır. Bir ruhsatın iptali, kademe ilerlemesinin durdurulması gibi cezaların idari cezalar olduğu söylenebilir. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimse hukuka aykırı bir fiilin isnat edilmiş olması durumunu düzenlenmiştir. Bundan dolayı da idari yaptırım unsuru ile ilgili olarak bir ayrım mevcut olmadığından kişilere uygulanmış olan herhangi bir idari yaptırımı düzenli yani sil isnadı iftira suçuna vücut verecektir. Burada şunu söyleyebiliriz ki 5326 sayılı kabahatler kanunu hükümleri içerisinde yer alan eylemler idari yaptırımı gerekli kılan eylemler olduğu için bir kabahat isnattı da bu bağlam içerisinde iftira suçunu meydana getirir. İdari yaptırımı meydana getirmeye hukuka aykırı fiilin esnada iftira suçunu oluşturmaz. İftira suçuna vücut veren bir hal olarak da soruşturma ve kovuşturmanın meydana gelmesine neden olan suç iddiaları düzenlenmiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun iftira suçunun düzenleyen maddesi içerisinde bununla ilgili olarak hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasına neden olmak için bir kişiye hukuka aykırı bir fiil isnat etme şeklinde bir düzenleme yer bulmuştur. Soruşturma ve kovuşturma durumları ile ilgili olarak suçların kanuni takibinin yapılması ile ilgili bir durumun bir arada olduğunu söylemek mümkündür. Burada öngörülmüş olan hukuka aykırı fiil ibaresinden suç meydana getiren fiiller kast edilmiştir. İftira eylemi de bir suç teşkil ettiğinden masum konumda yer alan kişinin iftira ettiğini söylemekte diğer koşulların mevcut olması halinde iftira suçunun yine meydana getirir. Öyle ki iftira suçunu işlemiş olan bir kişinin örneğin bir suçu ihbar etmesi veya bir şikâyette bulunmuş olması durumunda bu kişinin iftira suçunu işlemiş olduğu sebebiyle iftira da bulun olmuş olmakta iftira suçunu meydana getirir. Burada kişinin ihbarda bulunması ya da şikâyet etmesi bir iftira değilken bu kişinin yaptığı şikâyetin sanki bir iftira suçuymuş gibi iftira edilmesi de iftira etmiş olan kişiye iftira edildiğini gösterir ve iftira suçunu oluşturur. Kişi isnat edilmiş onu kuka aykırı fiilin gerçek ve maddi âlem içerisinde gerçekleşmiş olup olmadığının bir önem teşkil ettiğinden bahsedemeyiz. Buradaki bir üçüncü kişinin gerçekleştirmiş olduğu hukuka aykırı fiilin masum kimseye isnat edilmesi ya da masum kimseyi üçüncü kişiler tarafından gerçekleştiren hukuka aykırı fiilin ortağı olarak ileri sürmek ya da hiç gerçekleşmemiş hukuka aykırı bir fiilin masum konumda yer alan bir kişi tarafından meydana getirildiğini isnat etmek iftira suçunu meydana getirir. Bununla birlikte isnat edilmiş olan hukuka aykırı fiilin belirli nitelik taşıması gerekir. Bir kişiye belirsiz mi sınırı çizilmesi mümkün olmayan fiillerin isnat edilmesi iftira suçunu oluşturmaz. Öyle ki belirsiz fiiller içerisinde bir ya da birkaç fiil belirgin bir şekilde ise bu durumda bu suç meydana gelir. Fakat şunu belirtmek gerekir ki bildirimde bulunmuş olan kişinin iddia ettiği durum hukuka aykırı fiillerin yetkili makamlar harekete geçirecek ciddilikte olması gerektiğidir. Öyle ki kişiler bildirimde bulunurken ileri sürdükleri hukuka aykırı fiillerin ciddiye taşıması gerekir. Bu kişinin iptal ettikleri durumların gerçek ile örtüşmediği aleni bir şekilde belli ise bu fiillerin isnadında iftira suçunun meydana geldiği söylenemez. Yetkili makamlara kişiler tarafından bildirimde bulunmuş olan hukuka aykırı fiil için somut bir şekilde harekete geçilmesi gerekli değildir. Fiilin onları harekete geçirmeye elverişli bir nitelik taşıması İftira suçunun meydana gelmesi için yeterlilik arz eder. Bir kişiye isnat edilmiş olan fiil suç teşkil ediyor ise bu suçun icrai veya ihmali bir hareketine işlenmiş olması arasında fark olduğu söylenemez. Bununla birlikte ilgili suçun taksirle işlenmiş olmasının da bir önem teşkil etmesi gibi durum söz konusu değildir. İlgili suçun Türk ceza kanunu hükümleri haricinde ceza içermiş olan özel ceza kanunlarında veya ceza içeren bir diğer kanunlar içerisinde yer alması da önem teşkil etmez. Öyle ki isnat edilmiş olan fiilin bir suç olması yeterlidir. Kişi ile ilgili olarak idari bir yaptırım uygulanması veya soruşturma ve kovuşturma başlatılmış olması mümkün olmayan hukuka aykırı nitelikteki filmlerin isnadı iftira suçunun meydana getirmez. İsnat yeteneğine sahip olmayan kişilere karşı bir suç isnat edilmiş olduğu durumlarda iftira suçunun meydana gelip gelmeyeceği ile ilgili bir tartışmanın mevcudiyeti söz konusudur. Doktorun içerisinde yer alan çoğunluktaki görüş ise bu durumun bir suça mevcudiyet vermeyeceğidir. Şikâyete tabi nitelikte Olan suçlar içerisinde de suçtan doğrudan zarar görmüş olanlar dışındaki kişiler tarafından yapılan şikâyetler de soruşturma veya kovuşturmayacağından iftira suçunu vücut vermez. Burada Şundan bahsetmek gerekir ki bir cezasızlık sebebinin mevcut olduğu durumlarda bahsetmiş olduğumuz tür suçlar ile ilgili olarak takibat yapılmasının mümkün olmayacağından iftira suçu meydana gelmez.
İftira suçunun meydana getiren durumlar ile ilgili olarak ihbar suretiyle iftira suçunun işlenmesi, şikâyet suretiyle iftira suçunun İşlenmesi ve basın ve yayın yoluyla iftira suçunun işlenmesi durumlarından bahsettik. Bununla birlikte iş bar ya da şikâyetin yetkili makamlara yapılmasının gerekliliği arz ettiği ve bununla ilgili olan durumların neler olduğuna yer verdik. Son olaraktan hukuka aykırı bir fiilin isnat edilmesi gerektiğinin iftira suçu bakımından önem teşkil ettiğinden bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise İftira suçunun da isnadın objektif olarak gerçek dışı olmasının gerekli olduğudur. Bununla ilgili olan hususların üzerinde durmak gerekir. Hukuka aykırı bir fiil gerçek hayatta işlenip işlenmediğinin bir önemi yoktur. Burada önem teşkil eden durum isnat edilmiş olan kişinin bu hukuka aykırı fiil işlemiş olup olmadığıdır. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde iftira suçu düzenlenirken işlemediğini bildiği halde hukuka aykırı bir fiili isnat eden kişiden bahsedilmiştir. Burada işlemediğini bildiği halde ibaresi önem teşkil etmektedir. Öyle ki isnadın içeriği ile gerçekte olan durum uyuşmamalıdır. Burada şöyle bir durum olabilir bir gerçek söz konusudur ve ona bazı hususlar eklenmiş ise iki durumun doğurabilir. Bu duruma eklenmiş olan hususlar hafifletici sebep ise kişiye yapılan isnat iftira niteliği taşımaz. Ancak eklenen hususlar ağırlaştırıcı sebepler taşıyor ise bu durumda iftira suçunun meydana gelip gelmeyeceği tartışmalı bir konu arz eder. Öyle ki iftira suçunun işlenmesi için bir kast mevcut ise kişinin cezalandırılması gerektiği söylenebilir. Bununla birlikte ilgili duruma eklenmiş olan neden suçun özelliğini değil de bu suçun niceliğini değiştiriyor ise iftira suçunun meydana gelmeyeceği söylenebilir. Bazı hallerde gerçek durum ile isnat arasında birleşme söz konusu olabilir. Ancak isnat da bulunan bu hali bilmemekte durum soruşturmanın yapılmasından sonra meydana gelebilmektedir. Böyle bir halin mevcut olmasında iftira suçunun meydana gelip gelmeyeceği durumu iftira suçunun hukuki konusunun anlaşılması ile ilgili olacaktır. Çünkü iftira suçunun okulu konusunun belirlenmesi ile suçun oluşup oluşmayacağı durumunda değişiklik meydana gelebilir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde düzenlenmiş olan iftira suçunun hukuki konusunun ilgili kişinin şerefi haysiyeti olduğu kabul edilebilir. Bu kabul edilirse suçun meydana geleceğinden bahsedebiliriz. Bununla birlikte iftira suçunun konusunun adliyenin düzenli işleyişi oldu da kabul edilebilir. Bunun kabul edilmesi halinde ise adliyenin gereksiz yere uğraştırılmasından dolayı bir suç meydana gelmeyecektir. İlgili kişinin hukuka aykırı bir şekilde işlemiş olduğu fiil daha ağır bir suç olmasının yanı sıra bildirimde bulunmuş olan kişinin bunu daha hafif bir suç niteliğinde düşünmesi suretiyle bildirim yapması halinde faili konumunda yer alan kişinin iftira suçundan sorumlu olacağını söylemek mümkün olmaz. Bunun sebebi bu kişinin kendisine suç işlediğine dair iddiada bulunmuş olduğu kişi gerçekte bir suçu işlemiş durumda değildir ancak bildirme sırasında bunu yanlış bir şekilde ifade etmiştir. Burada kendisine suç işlediği iddia edilmiş olan kişi işlemiş olduğu bir suça rağmen bu kişiye bildirimde bulunan fiil işlerinin daha ağır bir şekilde cezalandırılması amacıyla suçun durumuna eklemelerde bulunması veyahut değiştirmiş olması şeklinde iftira suçu meydana gelir. Bunun sebebi kendisinin suç işlediği iddia edilmiş olan kişinin hakkında bildirimde bulun olmuş olan suç bakımından masum konumda olmasından kaynaklanmaktadır.
İftira suçu avukatı arıyorsanız İzmir’de bulunan hukuk büromuzu arayarak iftira suçları ve cezaları hakkında detaylı bilgi ve danışmanlık alabilirsiniz.
İftira Suçunun Manevi Unsuru Nedir?
İftira suçu ile ilgili olarak öncelikle şunu söylemek gerekir ki iftira suçu kasten işlenmesi mümkün olan bir suçtur. Eski kanunumuz olan 765 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde iftira suçu düzenlenirken failin suçsuz olduğunu bildiği kimseye suç işlendiğine dair iddia da bulunulmasına dair bir şarta yer verilmiştir. Burada genel bir kastın mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki 765 sayılı eski Türk ceza kanunu iftira suçunun meydana gelebilmesinde bir kişinin suçsuz olduğunu bildiği bir kişiye karşı iftirada bulunmasını iftira suçunu meydana getirebilecek bir olgu olarak düzenlenmiştir. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu ise işlemediğini bildiği halde hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişinin iftira suçunu meydana getireceğine dair bir ibare kullanmıştır. Buradan şunu söyleyebiliriz ki 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde suçun manevi unsuruna işaret etmiştir. Öyle ki yeni kanun hükümlerinde hukuka aykırı fiilin meydana geldiğini iddia eden kişi de masum konumda yer alan kişi ile ilgili olarak idari bir yaptırım uygulanması veya soruşturma ya da kovuşturma başlatılmasını sağlama amacı içerisinde olması gerekir. Böyle bir durumda 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu 765 sayılı eski Türk ceza kanunundan farklı bir şekilde iftira suçu ile ilgili olarak özel kastın mevcut olması gerektiğini düzenlemektedir. Kasten işlenilmesi mümkün olan suçlar doğrudan işlenebilir niteliktedirler. Bununla birlikte kasten işlenmesi mümkün olan suçlar ulusun kaslarda işlenebilirler. İftira suçu içinde bu durumu mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki iftira suçu kasten işlenebilen suçlar içerisinde yer bulmaktadır. Bunun sebebi olası kastın bilme durumundan değil de öngörme durumunun mevcut olmasından kaynaklanmasıdır. Masum durumda olduğunu bilmiş olduğu halde bu kişiye karşı hukuka aykırı bir fiil iş işlediği ne dair iddiada bulunmuş olmak iftira suçunun unsuru olarak yaratıldığından iftira suçunun ulusu kaşlı işlenmesi mümkün olmaz. Öyle ki masum konumda yer aldığını bilmiş olmasına rağmen bir kişiyi bir isnat da bulunmuş olmak gereklilik arz eder. Gerçekte ilgili eylemi işlediğine dair bir düşüncenin mevcut olmasıyla yapılan bildirimler iftira suçunu meydana getirmez. Bunlar bir tahmin suretiyle iddia edilen durumlardan kaynaklanan bildirimlerdir. Öyle ki bu bildirimler kişilerin şikâyet hakkının mevcut olmasından ve kişilere verilmiş olan anayasal bir hak olmasından dolayı İftira suçunu meydana getirmez. Fail konumunda yaralan kişi masum olan kişiyi suçlu bir kişi olarak düşünmesine rağmen bu kişinin suçsuz oldu ilgili durumdan anlaşılırsa faili konumunda yer alan kişinin yapmış olduğu hata kasti ortadan kaldıracağından yine iftira suçunun oluştuğundan bahsetmek mümkün olmaz. İftira suçunun manevi unsurun ön şartı fail konumunda yer alan kişinin fiil isnat ettiği kişinin masum nitelikte olduğunu bilmesinden kaynaklanmaktadır. Öyle ki burada mevcut olan farklı bir durumda şüpheli konumunda yer alan kişi veya sanık konumunda yer alan kişi kendisi ile ilgili olan durumları anlatırken masum konumda yer alan kişilere hukuka aykırı bir durumu iddia ederse Burada iftira suçunun meydana gelip gelmeyeceğidir. Eğer burada iftira suçunun meydana gelmeyeceğini söyleyecek olursak isnat da bulunmuş olan kimse kendi üzerinde bulunan şüpheleri kaldırmak amacıyla bir başkasının işlememiş olduğu bir fiili sanki işlemiş gibi göstermesinden dolayı iftira suçunun mevcut olduğundan değil kendini koruma durumunun mevcut olduğundan söylemek mümkün olabilir. Bununla birlikte bir başka yönden ise ilgili kişinin iddia ettiği duruma bakılmayacak fakat kanun hükümleri içerisinde ihbar veyahut şikâyet ile ilgili olan hükümlerin mevcut olmasından kaynaklı olarak kişide ihbar ve şikâyet kasti olmak şartı ile bu suçun meydana gelebilmesinin mümkün olabileceğidir. İftira suçunun vücut bulabilmesi için bir kişinin işlememiş olduğu bir fiilin sanki işlenmiş gibi iddia edilmesi masum kişiyle ilgili idari bir yaptırımın meydana gelmesi veya soruşturma ya da kovuşturma başlatılmasının sağlanması amacının güdülmesi haricinde sakin bir önemli mevcut olduğu söylenemez. Faal konumunda yer alan kişinin zarar verme düşüncesini mevcut olması sahip olduğu iyi niyetin veyahut kötü niyetin korumadan kaynaklanması bakımından önem teşkil ettiği söylenemez. Taksirli iftira gibi bir durumun mevcut olmasının söz konusu olmayacağından önceden bahsetmiştik. Öyle ki bu durumun mevcut olmamasından dolayı bir kişi ile ilgili olarak o kişinin kendisine bir iftira da bulunmuş ise ve bu iftira da bulunmuş olan kişi bu durum içerisinde tazminat davası açma hakkına sahiptir öyle ki bu kişi gidip hukuk mahkemelerinde tazminat davası açarak hakkını kullanabilir. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise ilgili durum içerisinde iftira suçunun mevcut olup olmadığının kim tarafından nasıl göz önünde bulundurulacağıdır. Hâkim ilgili durum içerisinde faili konumunda yer alan kişinin iftira kastına sahip olup olmadığını yine bu faili olan kişinin sahip olduğu kültür seviyesini ve akli ve mevcut durumunu sürdürdüğü yaşantısına göz önünde bulundurarak bir karar verecektir.
İftira suçu bir kişinin İşlemiş olduğu iddia edilen hukuka aykırı fiil, eğer idari yaptırımı gerektiren bir fiilin mevcudiyeti söz konusuysa bunun yaptırımı uygulayacak olan makamın haber almış olduğu zamanda tamamlanır. Ancak bir kişinin işlemiş olduğu iddia edilen hukuka aykırı fiil suç teşkil ediyor ise ihbar Ya da şikâyet ile veya basın ve yayından yetkili makamların haberdar oldu an itibarıyla iftira suçunun tamamlandığından bahsedebiliriz. İftira suçu masum konumda yer alan kişi ile ilgili olarak madde eser ve delil Uydurma şeklinde işlenmiş olması durumunda suçun tamamlanmış olma zamanı yetkili mercilerin kişiler tarafından uydurulan delil ve emareleri Öğrenmiş olduğu an itibaridir. Bununla birlikte şunları eklemek gerekir ki iftira suçu ani ve şekli suçlardan oluşmasından dolayı fiilin yapılması ile suçun tamamlandığı söylenebilir. İftira tehlike suçu meydana getirdiğinden yeniden bir zararın meydana gelmesine de gerek olduğu söylenemez.
İzmir ceza avukatı İdil Su Aydın iftira suçları ile ilgili davalara da bakmaktadır. Bilgi almak için telefon numaraları üzerinden iletişime geçebilirsiniz.
İftira Suçunu Etkileyen Durumlar Nelerdir?
İftira suçunu etkileyen durumlar içerisinde ağırlaştır nedenlerin olduğunu söyleyebiliriz. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer bulmuş olan iftira suçunun ilgili hükümleri içerisinde ağırlaştırıcı nedenlerinin düzenlenmesi durumu söz konusudur.
Bu araştırıcı nedenleri neler olduğundan bahsetmek önem teşkil eder. Öyle ki iftira suçunun ağırlaştığı nedenleri: fiilin maddi eser ve delillerin uydurarak iftira da bulunulması, masum kişi ile ilgili olarak tutuklama ve gözaltı dışında başka bir koruma tedbirine başvurulması, masum kişinin tutuklanması ya da gözaltına alınması, iftiraya uğrayan hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmiş olması, iftiraya uğrayan hakkında hapis cezası dışında adli ya da idari yaptırım uygulanması durumları İftira suçunun ağırlaştır nedenleridir.
Burada ilk olarak iftira suçunun ağırlaştırıcı nedenlerinden biri olan fiilin maddi eser ve delillerini uydurarak iftira da bulunulması durumundan bahsedeceğiz. Faili bu durum içerisinde iddiada bulunmuş olduğu hukuka aykırı fiilin maddi eser ve delilerini de Uydurma konumundadır. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer alan bu hal isnadın maddi eser ve delillerin uydurarak işlenmesi şeklinde düzenleme içerisinde yer almıştır. Faili konumunda yer alan kişi mevcut durumda iftira suçunun basit halinde olduğu gibi soyut bir şekilde bir isnatta bulunuyor değildir. Burada kişi maddi eser ve delilleri kendisi uydurarak isnadı ne somutlaştırma eğilimi içerisine girmektedir. Bu durumda somutlaştırmanın İftira suçunun meydana getirebilmesi için belirli ya da belirlenmesi mümkün olan bir kişiye yönelmiş nitelikte olması gereklidir. Bununla birlikte amaç masum konumda yer alan kişi ile ilgili olarak idari bir yaptırımı uygulama olmasını veyahut soruşturma ya da kovuşturma başlatılmasını sağlamak olması gerekir. Mevcut durum içerisinde fail konumunda yer alan kişinin yapmış olduğu ulaştırmanın iftira suçunu meydana getirebilmesi için bunun belirli ya da belirlenebilir bir kişiye karşı işlenmiş olması gerekir. Öyle ki bu durum içerisinde yer alan husus masum konumunda yer alan kişiyle ilgili olarak idari bir yaptırımı uygulama bulmasını veyahut soruşturma ya da kovuşturma içerisinde yer almasını sağlama niteliğine sahip olmasıdır. Maddi nitelik içerisinde olan hukuka aykırı nitelikteki bir hareketin masum konumda yer alan Bir kişi tarafından işlenmiş olduğu kanaatine uyandıran her durum maddeyi eser ve delil arz eder. Öyle ki burada şöyle bir örnek vermemiz mümkündür. Bir kişi bir diğer kişinin cebine bir başkasından çalmış olduğu cüzdana koyarak bu kişi sanki bu suçu kendisi çalmış gibi polise ihbar etmesi durumu hukuka aykırı fiilin masum konumda yer alan kişi tarafından işlendiği kanaatine meydana getirebilir niteliktedir. Öyle ki burada her şeyden habersiz masum konumda yaralan kişi hiçbir eylem meydana getirmemektedir. Diğer kişi ise bu kişinin suçlu bulunmasını sağlamak için ve isnadın somutlaştırma eylemini gerçekleştirmek için çalınmış bir cüzdana masum kişinin cebine koymaktadır. Akabinde bu kişiyi polise ihbar ederek sanki hırsızlık suçunu işlemiş gibi yalan isnat da bulunmaktadır. Burada suçun somutlaştırılmıştır için diğer kişinin cebine konulmuş olan cüzdan maddi eser ve delil niteliği taşımaktadır. Bu durum ise iftira suçunun ağırlaştırıcı nedenini meydana getirir. Bir kişi tarafından işlenmiş olan bir suçun delillerini uydurup daha sonra da bu kişi ihbar edilirse iftira suçunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği İle ilgili kesin bir söylem de bulmak mümkün değildir. Öyle ki bu durumda gerçeklerin hukuka uygun bir şekilde ortaya çıkmasında önem teşkil ettiği ve başka bir kişi bu suç işlemiş olsa dahi delilleri uydurmuş olan kişinin iftira suçunu meydana getireceği iddia edilmiştir. Bununla birlikte burada suç işlemiş olan kişinin masum konumda yer almadığını kanun ve kimlerin değilse masum kişiden bahsedilmesinden dolayı iftira suçunun unsurlarının meydana gelmediğini düşünen kişilerin mevcudiyeti de söz konusudur. Öyle ki bu durumun tartışmalı olması kesin bir durumdan bahsetmeyi engellemektedir. Öyle ki bir suç işlemiş olmasına rağmen bu kişinin iş var edilmesinin yolu bir başka suçu meydana getirmek olmamalıdır. Öyle ki birinin işlemiş olduğu suçun ortaya çıkarılması bir başka bir suçu meydana getiriyor ise burada toplum düzeninden bahsetmek mümkün olmaz. Çünkü suçun bir farklı suçu doğurarak açığa çıkarılması yoluna gidiliyordur. Öyle ki hukukumuz önem teşkil eden durum toplumun huzurunun ve düzeninin sağlanması için adli gerçeklerin adli bir şekilde hukuka uygun olarak bulunmasının gereklilik arz ettiğidir. Öyle ki bu düşüncede olan kişilerin düşüncesinin dayandırdı durumların önem teşkil ettiğini söylemek mümkündür. Bir farklı açıdan baktığımızda ise 5237 sayılı Yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde iftira suçunun meydana gelmesi için masum kişinin yer alması gerektiğinden bahsedilebilir. Kanun hükümleri bu ibare yer vermiştir. Burada suç işlemiş olan kişi masum konumda yer almamaktadır. Kişi gerçekten de bu suçu işlemiş ancak delilin mevcudiyeti söz konusu değildir. Suçlu kişi ihbar etmek amacıyla delil ve emare uyduran kişinin işlemiş olduğu iftira suçunda masum bir kişinin mevcut olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Bu yüzden bu görüşe sahip olan yazarlar özerklik kanunu kimlerin de masum kişiden bahsedildiğini mi bu sebepten iftira suçunun unsurlarının meydana gelmediğini düşünmektedir. Maddeyi eser ve delilleri uydurulmuş olan suçun hayırlı bir şekilde ihbar edilmesini gereklilik taşıdığından bahsedilemez. İftira suçunun bu özellikleri taşınması durumunun oluşması için soruşturma mercilerinin harekete geçmesini sağlayacak özellikteki delil ve emarelerin yetkili mercilerin öğrenmesi gereklilik arz eder.
5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer alan iftira suçunun ağırlaştırıcı nedenlerinden biri olan filin maddi eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması eyleminden bahsettik. Burada kanun hükümlerinde yer verilmiş olan bir ağırlaştırıcı neden ise masum kişi hakkında tutuklama ve gözaltı dışında başka bir koruma tedbirine başvurulması durumudur. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde iftira suçunun düzenlenmiş olan maddelerde Şundan bahsedilmiştir ki yüklenen fiili kendisi işlememesinden dolayı hakkında beraat kararı ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verilmiş olan mağdurun aleyhine bir şekilde bu fiil sebebiyle gözaltına alma ve tutuklama haricinde farklı bir koruma tedbiri uygulama bulmuş ise iftira suçu ile ilgili olarak verilecek olan ceza yarı oranında artırılır. Bu durumun suçun neticesi nedeniyle ağırlaştırsın neden içerisinde yer aldığını söyleyebiliriz. Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar bazı gruplar içerisinde yer almaktadır. Bu gruplar içerisinden şunu söylemek gerekir ki bir grupta yer alan neticesi nedeniyle ağırlaşan suçlar da failin meydana gelen ikinci sonuç bakımından kasıtlı olmamalıdır. Bunun sebebi bu halde kasıt suç vasfını değiştirme özelliğine sahiptir. Böylece neticesi sebebiyle ağırlaşan suç hükümleri değil farklı suç hükümlerinin uygulama bulması gerekir. Neticesi sebebiyle oluşan suç grupları arasından bir diğer içerisinde yaralan suçlar ile ilgili olarak ise ikinci sonuç bakımından faal konumunda yer alan kişi en az taksir derecesinde kusurluluk taşıması gerekir. Bu kişinin kasti olup olmamasının bir önemi olmaksızın ceza artırımına gidilir. İftira suçu ise bu grup içerisinde yer aldığı söylenebilir. İftira suçu içerisinde meydana gelen ikinci sonuç ile ilgili olarak en az taksir derecesinde kusurun yeterlilik arz ettiğini söylemek mümkündür. Öyle ki bu durumda kastın mevcut olup olmamasının bir önem teşkil etmesine gerek yoktur. Bu durumda ikinci sonucun meydana gelmesiyle birlikte ceza artırımına gidilir. Burada iftira suçunun ağırlaştıran nedenlerden biri masum kişi hakkında tutuklama ve gözaltı dışında başka bir koruma tedbirine başvurulması durumu idi. Öyle ki önem teşkil eden durum koruma tedbirinin ne olduğunun bilinmesidir. Koruma tedbirleri 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununun hükümleri arasında düzenlenmiştir. Burada 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununun koruma tedbirleri başlığı altında yer alan yakalama ve gözaltı ile ilgili olan hükümlerden bahsetmek koruma tedbirlerinin anlaşılmasında önem teşkil eder. Burada yakalama ve gözaltı ile ilgili olarak yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemlerden bahsedebiliriz. Öyle ki kanunun kimler içerisinde belirtilmiş olan durumlarda her kişi tarafından geçici olarak yakalama yapılması mümkündür. Burada kanunda belirtilmiş olan haller kişiyi suçu işlerken rastlaması ve suçüstü bir fiilden dolayı izlenen bir kişinin kaçması olasılığının bulunması ya da hemen kimliğini belirleme olanağının mevcut olmaması halinde herkes tarafından geçici olarak bu kişiler için yakalama yapılabilir. Öyle ki kişiler bir kişiye suç işlerken gördüklerinde bu kişiyi yakalayabilirler. Birinin suç işlediğini gören kişinin illa bir polis olması gerekmez. Herhangi bir kişi de bir kişinin suç işlemesi durumuna rastlar ise bu kişiyi geçici olarak yakalayabilir. Bununla birlikte suçüstü bir eylemden dolayı izlenen kişinin kaçması gibi bir olasılığı mevcut olması halinde her kişi geçici olarak yakalama hakkına sahiptir. Veyahut kişinin kimliğinin hemen belirlenmesi imkânı mevcut olmaması halinde yine her kişi tarafından geçici olarak yakalanabilir. Kolluk görevlisi olan kişiler tutuklama kararı veyahut yakalama emri düzenlemesini gerekli kılan ve bu tutuklama kararının ya da yakalama emrinin gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda Cumhuriyet Savcısı‘na ya da amirlerine derhal başvurma imkânı bulunmadı takdirde yakalama yetkisine sahip niteliktedir. Öyle ki bazı durumlarda tutuklama kararının alınması mümkün olmamaktadır. Veya kolluk görevlileri yakalama emri düzenlemesi gerekirken bu emri düzenliyor olmaları gecikmesinde sakınca gerektirecek bir duruma neden oluyor olabilir. Bir başka durum olarak da Cumhuriyet Savcısına ya da kolluk görevlilerinin amirleri ne derhal başvurma imkânının mevcut olmaması durumları da söz konusu olabilir. Böyle durumlarda kolluk görevlilerinin yakalama yetkisini kullanmaları gerekir. Soruşturma yapılmasını ve kovuşturma yapılmasının şikâyet gerektiren durum olması ile birlikte çocuklara beden ya da akıl hastalığı, malullük veyahut güçsüz konumda olmaları sebebiyle kendilerini idare etmesi mümkün bulunmayanlara karşı işlenen suçüstü durumlarında kişinin yakalanması şikâyete bağlı nitelikte değildir. Öyle ki bazı suçların soruşturulması ve kavuşturulması şikâyete bağlı niteliktedir. Bu tür suçların şikâyete bağlı olması şikâyet etmesi mümkün olmayan kişiler bakımından dezavantaj oluşturmaktadır. Bu durumun önüne geçilmesi için de Kanun hükümlerinde şikâyet imkânı bulunmayan çocuklar gibi akıl hastaları gibi dezavantajlı gruplara karşı işlenen suçlarda suçüstü halinin mevcut olması durumunda kişinin yakalanması şikâyete bağlı nitelikte değildir. Kolluk yakalandığı sırada kaçmasına önleyecek tedbirleri alması gerekir bununla birlikte kolluk yakalandığı sırada kişinin kendisine zarar vermesini veya bu kişinin bir başkasına zarar vermesini önleyecek nitelikte tedbirleri almalıdır. Akabinde kolluk yakalanan kişiyi kanuni haklarını derhal bildirmesi gerekir. Bir kişi tarafından bir başka kişinin suçu işlerken görmesi halinde kişinin yakalanması veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması imkânının bulunması durumunda kişinin yakalanması veya hemen kimliğini belirleme imkânı mevcut olmaması durumunda kişinin yakalanması ile birlikte kola teslim edilmesi ile ya da kolluk görevlisi olan kişiler tarafından tutuklama kararı ya da yakalama emri düzenlenmesi gereklilik arz ederken Ve gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda Cumhuriyet Savcısı‘na ya da amirlerine anında başvurma imkânı mevcut olmadığı takdirde kolluk görevlilerince yakalanan kişi ve olay ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcısı‘na hemen bilgi verilmesi suretiyle emir doğrultusunda işlem yapılması gerekir. Yakalama emrine konu olan işlemin yerine getirilmesi sebebiyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkmış olması hallerinde mahkeme hâkim ya da Cumhuriyet Savcısı tarafından yakalama emrinin derhal iadesini istenmesi gerekir. Öyle ki hâkim ya da Cumhuriyet Savcısı verilmiş olan yakalama emrine konu olan işlemin yerine getirilmesi sebebiyle yakalama emrinin önceden mevcut bulunan amacının yok olması halinde buradaki yakalama emrinin derhal iadesini ister. Koruma tedbirleri ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise gözaltıdır. Yakalama ve yakalanma kişi hakkında yapılacak durumlar neticesinde yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığına bırakılmaz ise ilgili soruşturmanın tamamlanmasının mümkün olabilmesi için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Kişiler ile ilgili olarak gözaltı süresi yakalama yerine en yakın hâkim ya da mahkeme gönderilmesi için zorunlu süre dışında yakalama anından itibaren 24 saati geçmesi mümkün değildir. Öyle ki gözaltı süresinin 24 saati geçtiğinden bahsedilemez. Bununla birlikte yakalama yerine en yakın hâkim ya da mahkemeye gönderilmesi için zorunlu bir sürenin mevcudiyeti söz konusudur. Bu süre 24 saat içerisine dâhil edilmez. Bu sürenin dışında gözaltı süresi yakalama anından itibaren 24 saati geçmesi mümkün değildir. Yakalama yerine en yakın hâkim ya da mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre ise 12 saatten fazla nitelikte değildir. Öyle ki gözaltı süresinden hariç tutulan ve yakalama yerine en yakın hâkim ya da mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre 12 saatten fazla olması mümkün değildir. Gözaltına alma ile ilgili şu söylenebilir ki bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu nitelikte olmasına ve ilgili kişinin bir suç işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır. Öyle ki kişinin bir suç işlediği şüphesini gösteren somut delillerin mevcut olmaması halinde ve gözaltı tedbirinin soruşturma yönünden zorunluluk teşkil etmemesi halinde gözaltına alma durumundan bahsedilemez. Toplu bir şekilde işlenmiş olan suçlar da delillerin toplanması içerisindeki güçlük ya da şüpheli sayısının çokluğu sebebiyle Cumhuriyet Savcısı gözaltı süresinin her defasında bir günü geçmemek şartıyla üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verme hakkına sahiptir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınan kişiye derhal tebliğ edilmesi gerekir. Bu durumlar gözaltı ile ilgili olan durumlardır. Öyle ki 5271 sayılı ceza muhakemesi kanunu hükümleri içerisinde yaralan tutuklama ve gözaltına alınma dışındaki koruma tedbirleri yakalama, adli kontrol, arama ve el koyma, şirket yönetimi için kayyum tayini, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı görevlendirme, teknik araçlarla izleme durumlarıdır. Bahsetmiş olduğumuz koruma tedbirlerinden birisi isnat edilmiş olan fiil sebebiyle uygulanmış ve isnat edilen fiil işlenmemiş olduğundan dolayı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ya da beraat kararı verilmiş ise cezada yarı oranında arttırma gidilecektir.
5237 sayılı Türk ceza kanununun iftira suçunun düzenleyen hükümleri içerisinde yer bulan Ağırlaştırıcı nedenlerden fiilin maddi eser ve delillerin uydurarak ihtira da bulunulması, masum kişi hakkında tutuklama ve gözaltı dışında başka bir koruma tedbirine başvurulması ile ilgili olan durumlardan bahsettik. Burada iftira suçunun ulaştırıcı nedenlerinden bir diğerini oluşturan masum kişinin tutuklanması veya gözaltına alınması ile ilgili olan durumlardan bahsetmek mümkündür. Kanun koyucu diğer koruma tedbirlerinden farklı bir şekilde tutuklama ve gözaltına alma ile ilgili olarak koruma tedbirine hükmedilmesi durumunda ayrı bir ağırlaştırıcı neden şeklinde düzenlemelerde yer vermiştir. Masum konumda yer alan kişiye işlemiş olduğu iddia edilen suç sebebiyle tutuklama yapılır ve bu kişi gözaltına alınırsa masum konumda yer alan kişi iftira eden ayrıca kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı fail niteliğinde sorumlu olacaktır.
5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri arasında yer alan iftira suçunun ağırlaştırır nedenlerinden bir diğeri iftiraya uğrayan hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmiş olması durumudur. Öyle ki masum konumda yer alan kişiyle ilgili olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ya da müebbet hapis cezasının mahkûmiyet edilmiş olması durumunda 20 yıldan 30 yıla kadar hapis cezasına, sülalemiz cezasına mahkûmiyet edilmesi durumunda mahkûm konumunda yer alan kişinin cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmedilmesi gerekir. Mağdur konumunda yer alan kişinin mahkûm olduğu hapis cezasına dair bir infaz başlamış ise ilgili hükme göre verilecek olan cezada yarı oranında artırma gidilmesi gerekir.
5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde iftira suçunun ağırlaştırıcı nedenlerinden bir diğeri ise iftiraya uğrayan hakkının hapis cezası dışında adli veya idari yaptırım uygulanmasıdır. Kanun hükümlerine göre iftira suçunun işlenmesinden sonra mağdur konumunda yer alan kişinin hapis cezası haricinde adli ya da idari bir yaptırım uygulanması yoluna gidilmiş ise bu kişiye itirazda bulunmuş olan kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması gereklilik arz eder. Öyle ki karnım hükümleri içerisinde suç karşılığı olarak uygulanacak yaptırım niteliğindeki cezalar hapis ve adli para cezalarıdır. Bununla birlikte hapis cezası haricinde uygulanması mümkün olabilecek bir yaptırım ise adli para cezasıdır. Adli para cezası da bir yaptırım türüdür. Hapis cezası ile cezalandırılmayan suçlulara adli para cezasını verilmesi mümkündür. İdari yaptırım örnek teşkil edecek bir şekilde bir memura kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının verilmesi mümkündür. Durum içerisinde yer alan hâkim ağırlaştırıcı sebeplerin mevcudiyetinin söz konusu olması halinde vereceği cezayı takdir eder. Hâkim bu cezayı takdir ederken ilgili kişi yapılacak olan yaptırımın türünü uygulanan zaman süresini dikkate alması gerekir.
İftira suçu için şikayetçi olmak veya dava açmak istiyorsanız hukuk büromuzun avukatı İdil Su Aydın ile irtibata geçebilirsiniz.
İftira Suçunda Etkin Pişmanlık Nedir?
İftira suçunun tamamlanmış olmasından sonra faal konumunda yer alan kişi eğer pişmanlık isterse veya yaptığı davranışlar bir pişmanlık göstergesi içeriyor ise bununla birlikte suçun neticesini telafi etmeye yönelik davranışlar sergiliyor ise böyle bir durumda faili konumunda görülen kişiye ceza verilmeyebilir ya da bu kişinin cezasında indirim yapılarak normal şekilde alacağı cezadan daha az bir ceza verilmesine karar verilebilir. Bu durum etkin pişmanlık olarak adlandırılır. Kanun hükümleri içerisinde faal konumunda yer alan kişilerin gönüllü bir şekilde vazgeçmeyi genel hükümler kısmında düzenlenmiş olmamasından dolayı tüm suçlarla ilgili olarak geçerlilik arz etmez. Öyle ki etkin pişmanlık sadece iftira suçu bakımından değil kanun hükümleri içerisinde yer alan tüm suçlar ve suç teşkil eden tüm durumlar için geçerlilik arz etmez. Etkin pişmanlığının gerçekleşmesi için bir suç işlemiş olan failin pişmanlık göstermesi ve bu gösterdiği pişmanlık ile ortaya çıkan sonuçları telafi etmeye yönelik davranışlar sergilemesi gerekir. Bu durumun gerçekleşmesi ise fail lehine durumları ortaya çıkarır. Kanun hükümlerimiz genel hükümler de etkin pişmanlığı düzenlenmiş olmasından dolayı etkin pişmanlık sadece etkin pişmanlığı yer veren suçlar bakımından uygulama bulması mümkün haldedir. Öyle ki etkin pişmanlık gönüllü vazgeçme gibi genel hükümler kısmında düzenlenmemiştir. Bu durumdan dolayı da gönüllü vazgeçme gibi tüm suçlar bakımından geçerlilik arz etmez. Bu iki durum ile ilgili olarak şunlar söylenebilir ki etkin pişmanlık gönüllü vazgeçmenin tamamlanmış suçlardaki görünüş şekli olarak mevcuttur. İftira suçu ile ilgili olarak etkin pişmanlık hükümleri 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer bulunmaktadır. Öyle ki iftira suçunda etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Etkin pişmanlık genel hükümler de düzenlenmediğinden sadece düzenlemiş oldukları suçlar bakımından önem teşkil etmekteydi. İftira suçu ise etkin pişmanlık düzenlenen suçlardandır. İlgili hükmü bakıldığında muhakeme, aşama evreleri ya da iftira mağdur konumunda yer alan kişinin ceza ve yaptırımı mahkûm edilip edilmediği ya da bu kişi ile ilgili olarak mahkûmiyet kararının infaz öncesi ya da sonrasında mevcut olan etkin pişmanlık durumuna göre çok çeşitli olasılık içeren ve oldukça geniş nitelikli olarak düzenlemeye gidilmektedir.
5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde iftira suçunda etkin pişmanlık ile ilgili düzenlemeden bahsetmek mümkündür. İftira eden kişinin mağduru ile ilgili olarak adli ya da idari soruşturma başlamasından daha önce masum konumda yer alan kişiye iftira etmesinden cayması durumunda bu kişi ile ilgili olarak iftira suçundan kaynaklı verilecek cezanın beşte dördünde indirime gidilir. Mağdur konumunda yaralan kişi ile ilgili olarak kovuşturma başlamadan daha önce iftiradan dönme durumunun söz konusu olması halinde iftira suçundan dolayı verilecek cezanın dörtte üçü için indirime gidilir. İftira suçunda etkin pişmanlığın mağdur konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak hükümden önce gerçekleşmesi halinde verilecek olan cezanın üçte ikisi indirilmesi mümkündür. İftira suçunda etkin pişmanlığın mağdur konumunda yerinden kişinin mahkûmiyetinden daha sonra gerçekleşmiş olması durumunda verilecek cezanın yarısı indirilebilir. İftira suçunda etkin pişmanlığın hükmolunan cezanın infazına başlanmış olması durumunda verilecek olan cezanın üçte birinin indirilmesi mümkündür. İftira suçunun konusunu oluşturan Münhasıran idari yaptırım uygulanmasını gerekli kılan fiil sebebiyle eğer idari yaptırma karar verilmesini önce etkin pişmanlık durumuna mevcut olması halinde fal konumunda yaralan kişiyle ilgili olarak verilecek olan cezanın yarısını indirilmesi mümkündür. Bununla birlikte iftiranın konusunu meydana getiren münhasıran idari yaptırım uygulanmasını gerekli kılan fiil dolayısıyla idari yaptırım uygulama olmasından daha sonra etkin pişmanlıkta bulunmuş olması durumunda mevcut olması halinde faal konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak verilecek olan cezanın üçte birinde indirime gidilebilir. Basın ve yayın yoluyla yapılan iftiradan kaynaklı olarak etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmasına mümkün olması için bunun aynı yöntem ile yayınlanmasının gerekliliği önem teşkil eder.
5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümlerinde iftira suçunun etkin pişmanlığı ile ilgili olarak yapılmış olan düzenlemede bazı hükümler de fal konunun bir yer alan kişinin cezasında indirim yapılması zorunlu teşkil ederken bazı hükümler değilse hâkimin takdir yetkisi mevcuttur. Öyle ki hâkim zorunluluk teşkil eden yerlerde indirim yapmak ile yükümlü iken zorunluluk teşkil etmeyen yerlerde ise takdir yetkisini kullanarak indirime gitmeyebilir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu maddesinin içerisinde iftiradan dönme ifadesine yer verilmiştir. Öyle ki iftiradan dönmüş olmak fal konumunda yer alan kişinin iddia ettiği fiilin gerçek olmadığını itiraf etmesi ne ifade eder. Bu durum açık ve her türlü tereddütten uzak bir şekilde yapılmalıdır ve muğlak bir ifadenin söz konusu olmaması gerekli olarak gerçekleşmelidir. İlgili durumda yaralan hâkim kararını verirken somut olayda söz konusu olan ifadeleri dikkatli incelemelidir. Bununla birlikte şunlar söylenmelidir ki fail konumunda yer alan kişinin İftira suçundan caymış olarak sayılmasını mümkün olabilmesi için mutlaka pişmanlığını ifade edebilecek kelimeler kullanmasının gereklilik arz ettiği söylenemez. Öyle ki bu kişi isnatsan dönmüş olduğunu ifade eden herhangi bir söz söylemiş olması yeterlidir. Sözlerinin bir pişmanlık kelimesi içermesi gerekmez. Fal konumunda yer alan kişi pişman olup yapmış olduğu eylemi istemeyerek gerçekleştirdiğini beyan ettikten veyahut bir sonraki aşama içerisinde iddia ettiği eylemin doğru olduğunu söyleyerek iftiradan cayma talebinden açık bir şekilde vazgeçmiş olursa kendisi hakkında cezai azaltan bir şahsi sebebin uygulama bulması mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte inkâr edilmesi iftira suçundan dönüldüğü anlamına gelmez öyle ki inkâr anlamı itibari ile ve hukuki bir terim olarak bir şey olmadığını ileri sürmeyi ifade eder.
İftira suçu ile ilgili olarak etkin pişmanlık da şunlar söylenebilir ki iftiradan en geç ne zaman dönüleceği tartışmalıdır. Bu tartışmanın son bulduğunu bazı durumlar ile bahsedebilmek mümkündür. Adliye suçlar ile ilgili olarak infaz aşamasının sona ermesine kadar iftiradan dönülmesi mümkündür. Bununla birlikte idari yaptırımı gerektiren hareketlerin mevcut olması halinde bu durumda yaptırım uygulandıktan sonra bile iftiradan dönme durumunun söz konusu olması halinde fail konumunda yer alan kişiye verilecek olan cezada indirim yapılması mümkün olabilecektir. Faal konumunda yer alan kişi niyetinin ne olduğu önem teşkil etmeksizin iftiradan döndüğünün bir önem teşkil ettiğinden bahsedemeyiz. Tanık beyanları ya da maddi deliller ile olaydaki gerçeğin meydana çıkarılmasının mevcut olması durumu söz konusu olsa dahi iftiradan rücu ederek gerçek ile ilgili olarak beyanlarda bulunmuş ise yine etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmasının mümkün olabileceğini söylemek mümkündür.
Etkin pişmanlıkta bahsedilmesi gereken belli başlı bazı durumlar vardır. Bunlar fay konumunda yaralan kişinin adli veya idari soruşturmanın başlamasından daha önce icradan dönmesi, faili konumunda yer alan kişinin kovuşturma başlamadan önce iftirasından dönmesi, faili konumunda yer alan kişinin iftiradan dönmenin iftiraya uğrayan hakkında hüküm verilmesinin önce ya da iftiraya uğrayan kişinin mahkûmiyetinden sonra ya da cezanın infazını başlandıktan sonra gerçekleşmiş olması, İsnat edilen fiilin idari yaptırım gerektiren bir fiil olması, basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçunda etkin pişmanlık olarak çeşitli durumların mevcudiyeti söz konusudur. Burada ilk olarak Fal konumunu yer alan kişinin adliye ya da idari soruşturma başlamadan önce iftiradan dönmesi durumunda mevcut olan hallerden bahsedebiliriz. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer alan düzenlemede iftira eden kişinin iftira eyleminin mağduru konumundaki kişiyle ilgili olarak adli ya da idari soruşturma başlamasından daha önce iftiradan dönmesi durumunun mevcut olması halinde bu kişiyle ilgili olarak iftira suçundan dolayı verilecek olan cezanın beşte dördü indirilir. Bu durumun gerçekleşmesi halinde hâkimin takdir yetkisi mevcut olmadığından kanun maddesinde öldürülmüş olan miktardaki ceza indirimi yapması zorunluluk arz eder. Soruşturma evresi ceza muhakemesi kanunu hükümlerine göre yetkili makamlarca suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabul edilmesine kadar geçen evreyi ifade eder. Bu tanım ve iftira suçu açısından dikkat edilmesi gereken husus, ihbar ya da şikâyetin herhangi bir makama yapıldığı anda öğrenilmiş olması değil, soruşturma yetkili merciin suç şüphesini öğrenmiş oldu an itibari ile esas alınmasının gereklilik arz ettiğidir. Öyle ki soruşturmanın suç şüphesinin yetkili makamlar tarafından öğrenilmesi ile başladığını kabul edilmesi durumunda kanun içerisinde yer bulan iki durum arasında bir tezat meydana gelmektedir ve ilk hükmün uygulanması durumu söz konusu olmaması hali ortaya çıkar. Bu durumda soruşturmanın başlama evresi ile ilgili olarak teorik bir tanımı bir kenara bırakmak gerekir. Burada Yargıtay’ın uygulama içerisinde kabul ettiği bazı durumlar mevcuttur. Bu durumlara göre mağdur konumunda yarın on kişi ile ilgili olarak iki sınavın kayda geçilmesi mümkün olabilmesi için soruşturmanın başlangıcı sayılmaması gerekir. Bu kayıttan daha sonra öğrenilmiş olan suçla ilgili olarak bir soruşturma işlemi başlatılmış olduğu ana kadar gerçekleşen etkin pişmanlıkla ilgili olarak ilk fıkra da yer alan hükümlerin uygulama olmasının gerekliliği önem arz eder. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise idari soruşturmaları ile ilgili olan hususlardır. İdari soruşturmalar ile ilgili olarak soruşturma ve kovuşturma ayrımı mevcut olmadığından bahsedebiliriz bu ayrımı mevcut olmaması ile disiplin amiri tarafından soruşturma emri verilme anı burada bahsedilen durumda dikkate alınması gereken zamandır. Öyle ki faal konumunda yer alan kişi disiplin amiri tarafından soruşturmaya başlama emri verilme anından daha önce iftirasından dönme durumu söz konusu olursa Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma hakkına sahip olabilir. Bir diğer yandan iftira suçunun meydana gelmesi ile ilgili olarak adli ya da idari makamların soruşturmaya başlaması gereklilik arz etmediğinden mağdur konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak hiçbir soruşturma yapılmamış ise ya da soruşturma yapılmış ve fakat fal konumunda yarından kişi iftirasından soruşturmaya başlamadan önce rücu etmiş ise iftirasından dönen fail konumundaki kişi hakkında farklı bir hükümde yer alan indirimin uygulanabilmesi söz konusu olur.
Etkin pişmanlık ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken belli başlı bazı hallerde bahsetmiştik. Burada fail konumunda yer alan kişinin adli Ya da idari soruşturma başlamadan önce iftiradan dönmesi ile ilgili olan durumlardan bahsettik. Etkin pişmanlık ile ilgili olan bir diğer durum ise faili konumunda yer alan kişinin kovuşturma başlamadan önce iftirasından dönmesidir. Faal konumunda yer alan kişi mağdur ile ilgili olarak kovuşturma başlamasından daha önce iftirasından eğer döner ise iftira suçundan dolayı verilecek olan cezanın dörtte üçünde indirime gidilmesi gerekir. Kovuşturma evresi hazırlanmış olan iddianamenin kabul edilmesi ile birlikte başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreye ifade eder. Soruşturma evresi ise iddianamenin kabul edilmesine kadar olan evliydi. Kovuşturma evresinde iddianamenin kabulünden sonraki evreden bahsedilir. İddianame hâkim tarafından iddianame kabul edilmesi kararını verilmesi ile birlikte kabul olunacak gibi iddianamenin ve soruşturma ile ilgili olan evrakların verilmiş olduğu tarihi itibari ile 15 gün içerisinde eğer iade edilmez ise kabul edilmiş sayılır. Bununla birlikte 15 gün içerisinde iade edilir ise iddianamenin kabul edilmediğinden bahsederiz. Ayriyeten Cumhuriyet Savcısı tarafından iddianamenin iadesi kararına itiraz edilmiş olması durumunun mevcut olması halinde ve itirazın da kabul edilmiş olması halinde kovuşturma aşamasının başlamış olduğundan bahsedebiliriz. Çünkü bu durumda iddianame kabul edilmiş sayılır. Dolayısıyla iddianamenin kabul edilmesinden kovuşturma evresinin başlamasına mümkün olamayacağından iddianamenin kabul edilmesinden daha sonra fail konumunda yer alan kişi iftirası içerisinde gerçeğe dönmüş olursa yine Türk ceza kanunu hükümleri içerisindeki düzenlemeden yararlanır. Cumhuriyet Savcısı tarafından verilmiş olan kovuşturmaya yer olmadığına dair bir kararın mevcut olması halinde faal konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak etkin pişmanlık düzenlemesinin uygulanmasının gerekliliği mevcuttur. Öyle ki verilmiş olan takipsizlik kararı kovuşturmanın başlamamış olduğunu gösterir.
Etkin pişmanlık ile ilgili olan belli başlı durumların ikisinden bahsettik. Bunlar fail konumunda yer alan kişinin adli ya da idari soruşturma başlamadan önce iftiradan dönmesi ve faili konumunda yer alan kişinin kovuşturma başlamadan önce iftirasından dönmesi halindeki durumlardır. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum iftiradan dönme eyleminin iftiraya uğrayan kişi ile ilgili olarak hüküm verilmesinden önce ya da iftiraya uğrayan kişinin mahkûmiyetinden sonra ya da cezanın infazına başlandıktan sonra gerçekleşmiş olması halidir.
İftira Suçunda Yaptırımlar Nelerdir?
5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde kovuşturmaya başlanılmasından sonra etkin pişmanlık ile ilgili olarak üç ayrı evrene mevcudiyeti söz konusudur. Bu durumda faal konumunda yer alan kişinin mağdur ile ilgili olarak hüküm verilmeden daha önce iftirasından dönmesi halinde bu kişi ile ilgili olarak verilecek olan ceza üçte iki oranında azaltılır. İkinci durum ise mağdur konumunda yer alan kişinin mahkûm edilmesinden sonra bu kişiye ihtira da bulunan kişinin kendi iftirasından dönmesi durumunda verilecek olan cezanın yarısında indirime gidilir. Buradaki son durum ise mağdur konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak hüküm olunan cezanın infazına başlanmış olması durumunda ihtira da bulunan kişinin iftirasından dönmesi hali gerçekleşmiş ise bu kişi ile ilgili olarak verecek olan cezanın üçte bir oranında indirime gidilir. Burada şuna dikkat etmek gerekir ki duruşmanın sona ermesinden itibaren mağdur ile ilgili olarak verilen mahkûmiyet hükmünden daha sonra faal konumunda yer alan kişi pişman olur ve iftirasına dönecek olursa bu kişiyle ilgili olarak verilecek olan cezanın yarısını indirilmesi mümkündür. Burada etkin bir pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi ne mümkün onu bilmesi için masum kişi ile ilgili olarak verilecek olan mahkeme Çünkü hükmün kesinleşip kesinleşmemesinin gerekli olup olmadığı ile ilgili olarak bir tartışmanın mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki bu tartışma içerisinde bir kısım mevcut olan mahkûmiyet kararı verilmiş olmasını yeterli görür. Bu kararın kesinleşmiş olmasına gerek duyulmaz. Bir diğer kısma göre ise ilk derece Mahkemesi tarafından verildi mevcut olan mahkûmiyet hükmünün ilgili süre içerisinde kanun yoluna başvurmuş olmama veyahut temyiz incelemesinin sona ermesinden itibaren kesinleşmenin söz konusu olması gerekir. Öyle ki kararın kesinleşmesine gerek olmadığı söylenebilir. Kararın kesinleşmiş olmasından itibaren infazın başlaması gerçekleşir. Mağdur ile ilgili olarak verilmiş olan cezanın infazına başlanıyor olması fark konumunda yaralan kişinin iftirasından dönmesi durumu gerçekleşir ise ne olacağı ile ilgili olarak düzenleme mevcuttur böylelikle mağdur konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak verilen mahkeme Çükümün kesinleşmiş olması ile kanun hükümlerinin uygununu bulması bakımından son tarihi olarak kabul edilemeyeceğini söylemek mümkündür.
Bu arada değinilmesi gereken bir diğer durum Mağdur ile ilgili olarak verilmiş olan cezanın ertelenmiş ve faal konumunda yer alan kişinin de bu denetim süresi içerisinde iftirasına dönmüş olması halinde ne olacağıdır. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde denetim süresinin verilmiş olan yükümlülüklere uygun bir şekilde Ya Da iyi hali olarak geçirilmiş olması halinde ceza infaz edilmiş sayılır düzenlemesi yer bulunmaktadır. Öyle ki cezası ertelenmiş olan kişiyle ilgili olarak bazı durumların yüklenmesinin mümkün olabilmesi mümkün olabileceği için denetim süresi içerisinde iftirasından dönmüş olan faal konumunda kişi ile ilgili olarak kanun hükümlerinin uygulama olmasından söz edebiliriz. Erteleme bir infaz rejimi oluşturduğundan deneme süresinin başlıyor olması ile birlikte infazın gerçekleşip gerçekleşmedi tespit edilmesi suretiyle iftira da bulunmuş olan faili konumundaki kişinin iftirasından dönmesi ile birlikte indirimden faydalanmasının söz konusu olabileceğinden bahsedebiliriz.
İftira suçu içerisinde yer alan etkin pişmanlık da belli başlı temel durumları mevcut olduğundan bahsetmiştik. Bunlar ile ilgili olarak faal konumunda yer alan kişinin adliye ya da idari soruşturma başlamadan önce iftirasından dönmesi, faal konumunda yer alan kişinin kovuşturma başlamadan önce iftirasından dönmesi ve fal konumunda yer alan kişinin iftiradan dönmesi ile birlikte iftiraya uğrayan mağdur konumundaki kişi ile ilgili olarak hüküm verilmeden önce ya da iftiraya uğrayan masum konumda yer alan kişinin mahkûm olmasından sonra ya da masum konumda yer alan kişiye verilen cezanın infazına başladıktan sonra gerçekleşmesi ile ilgili olan durumlardan bahsettik. Burada iftira suçunda etkin pişmanlık ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise isnat edilen fiilin idari yaptırım gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumudur. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde İftira suçunun konusunu meydana getiren münhasıran idari yaptırımın uygulama bulmasını gerekli kılan hareketler bakımından ikili bir ayrımın mevcut olduğundan bahsedebiliriz. Öyle ki ilk olarak şunu söyleyebiliriz ki idari yaptırıma karar verilmesinden daha önce etkin pişmanlık da bulunması durumu söz konusu olursa verilecek olan cezanın yarısında indirime gidilebilir. Bir diğer durum ise idari yaptırımın uygulama olmasından daha sonra etkin pişmanlık da bulunması durumu söz konusu olursa verilecek olan cezanın üçte birini indirime gidilebilir. Kanun koyucu burada etkin pişmanlık ile ilgili olarak indirim yapıp yapmayacağımı ile ilgili olarak hâkime takdir yetkisi sağlamamıştır. Bu durum önem teşkil eder. Kanun hükmüne bakıldığında idari yaptırıma karar verilmesinden daha önce ve idari yaptırım uygulamasının uygulama bulmasından daha sonra fail konumunda yer alan kişinin gerçek ile ilgili beyanlarda bulunması durumu düzenlenmiştir.
İftira suçunda etkin pişmanlık ile ilgili olarak kanun hükümlerine düzenlenmiş olan belli başlı durumların mevcut olduğundan ve bu durumlar ile ilgili olan hususlardan bahsettik. Burada iftira suçunda etkin pişmanlık ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken bir diğer önemli husus beyin yoluyla işlenen iftira suçunda etkin pişmanlık ile ilgili olan durumdur. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerine göre basın ve yayın yoluyla yapılmış olan iftiradan dolayı etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanması mümkün olabilmesi için faal konumunda yarın on kişinin bunu aynı yöntem ile yayınlatıyor olmasının gereklilik arz ettiğini çıkarabiliriz. Öyle ki kanun hükümleri içerisinde basımı yayın yoluyla deyiminden her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracı ile yapılması mümkün olan yayınlardan bahsedildiğini tanımlardan görebiliyoruz.
İftira Suçunda Yaptırımlar Nelerdir?
5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde düzenlenmiş olan iftira eylemi için Bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası düzenlenmiştir. İftira suçunun nitelikli hala mevcut olması halinde ise kanun hükümlerine öngörülmüş olan bu cezanın yarı oranında artırılması suretiyle uygulama bulacağı ileri sürülmüştür. Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde belirtilmiş olan alt ve üst sınırların önem teşkil etmesinden bahsedebiliriz. Öyle ki bu sınırlar cezanın verilmesinde göz önünde bulundurulur. Bununla birlikte hâkim kısa süreli bir hapis cezası vermiş ise bu cezanın Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde öngörülmüş olan tedbirlere ya da adli para cezasına çevrilmesi gibi bir durumu söz konusu olmasından bahsedebiliriz. Öyle ki Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımların mevcudiyeti söz konusudur. Kısa süreli hapis cezası için ek yaptırımlar ile ilgili olan hususlardan kısaca bahsetmek mümkündür. Öyle ki kısa süreli hapis cezası suçlu konumunda yer alan kişinin kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yerel yargılama süreci içerisindeki davranışlarına yani kişinin pişman olup olmadığına ve suçun işlenmesi içerisindeki özelliklerine göre bazı durumlara çevrilmesi mümkündür. Öyle ki kısa süreli hapis cezası adli para cezasına çevrilebilir. Kısa süreli hapis cezasının mağduru konumunda yerinden kişinin ya da kamunun uğramış olduğu zararın aynen iadesi, bu suç ile ilgili önceki Hale getirme ya da tazminat yoluyla tamamen giderilmesine çevrilmesi mümkündür. Kısa süreli hapis cezasına mahkûm olunan cezanın yarısından 1 Kasım’a kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten ya da belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya şeklinde bir yaptırıma çevrilebilir. Kısa süreli hapis cezası saldığı hak ve yetkiler kötüye kullanmak yoluyla ya da gerektirmiş olduğu dikkat ve özen yükümlülüğüne uyumamış ve buna aykırı bir davranış sergilenmiş olması nedeniyle suç işlenmiş ise mahkûm olunan cezanın yarısından bir katı kadar süreye, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmış olmasına, belirli bir meslek mi sıkıntı yapmaktan yasaklanmış olmaya çevrilmesi mümkündür. Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süre ile ve gönüllü olmak şartıyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılması şeklinde kısa süreli hapis cezasına çevrilmesi mümkündür. Ancak bazı durumlarda kısa süreli hapis cezasının çevrilemediği durumların mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörülmüş olduğu hallerde hapis cezasına hükmedilmiş durumu söz konusu ise bu cezanın artık adli para cezasına çevrilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bununla birlikte daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak şartıyla mahkûm olunmuş olan 30 gün ve daha süreli hapis cezası ile fiili işlemiş olduğu tarihte 18 yaşını doldurmamış ya da 65 yaşını bitirmiş bulunan kişilere mahkûm edildiği bir yıl ya da daha az süreli hapis cezası için seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi durumu söz konusu olabilir. Taksirli suçların mevcut olmasından kaynaklı olarak hükmedilen hapis cezası uzun süreli olsa dahi bu ceza diğer koşulların mevcudiyetini söz konusu olması halinde kanun hükümlerine göre adli para cezasına çevrilmesi mümkündür. Fakat bu hüküm bilinçli taksir mevcut olduğu halde uygulama bulmaz. Öyle ki bu durumun mevcut olması için taksinin bilinçsiz taksir şeklinde ortaya çıkması gerekir eğer bileşik taksir söz konusu ise bu durum söz konusu olmaz. Uygulama içerisinde asıl mahkûmiyet kan mı hükümlerine göre çevrilmiş olan adli para cezası ya da tedbir niteliğindedir. Hükmün kesinleşmiş olmasından daha sonra Cumhuriyet Savcılı tarafından yapılan tebligatı rağmen 30 gün içerisinde seçimlik bir tez birin gereklerini yerine getirilmesine başlanmış olması durumunu mevcut olması ya da seçenek çevrenin gereklerini yerine getirilmesine başlanmış olup da devam edilmemesi durumunda infaz hâkimliği kısa süreli hapis cezasının tamamen veyahut kısmen infaz edilmesine karar verir ve bu kararın derhal infaz edilmesi gerekir. Hâkim tarafından hükmedilmiş olan seçimlik tedbiren hükümlü olan kişinin elinde olmayan sebeplerden dolayı yerine getirilmesini mümkün olmaması halinde infaz hâkimliği tarafından tebliğ değiştirilmesine karar verilir.
Öyle ki iftira suçunda da hâkim eğer kısa süreli bir hapis cezasına hükmettiyse bu ceza kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımlar için öngörülen tedbirlere veyahut adli para cezasına çevrilebilir. Fakat durum adli para cezasının ertelenmesi mümkün olmamakla beraber hâkim hapis cezasının adli para cezasına çevirmezse ertelenmesi mümkündür. İftira suçunun işlendiğine dair bir kanaat getirmiş olan mahkeme kanun hükümlerine ve somut olayın şartlarının dik kaç alarak alt ve üst sınırı belirten miktarlar arasında bir cezaya hüküm etmesi mümkündür. Fail konumunda yer alan kişinin cezası kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlara evli mi değilse ve hapis cezası olarak bırakılmış ise, bu kişinin kasten işlemiş olduğu suç nedeniyle hapis cezasına mahkûm için yasal bir sonucu olarak kanun hükümlerinde öngörülmüş olan hakları kullanmaktan yoksun bırakılır. Öyle ki bu kişi İnfaz tamamlanıncaya kadar kendisinin yoksun bırakılmış olduğu hakları kullanması söz konusu değildir.
İzmir’de ceza avukatı olarak Bayraklı’daki hukuk bürosunda iftira suçları ve bu suçlarla ilgili davalı veya davacılara avukatlık hizmeti vermekte olan İdil Su Aydın Avukatlık Bürosu ile iletişime geçerek iftira suçları ile ilgili destek alabilirsiniz.
Eşim tarafından iftiraya uğradım. Hakkımda herhangi bir delili olmamasına rağmen boşanma davamızda bana karşı aldattığıma dair iddialarda bulundu. Ancak bunun aslı yok. Boşanma davası da olsa delil olmasa da bu denli ağır bir iftirayı rahatlıkla söyleyebiliyor mu? Buna karşı iftira suçu davası açabilir miyim?
Merhaba, 05370388208 nolu telefondan arayarak bu konu hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.