Toplum içerisinde yaşamanın zorunlu hale gelmesi insanlığa bilimsel ve sosyal faydalar sağlamış olsa da birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Toplum içerisinde yaşayan insan birlikte yaşadığı diğer insanlara zarar verecek davranışlardan kaçınmalıdır ki toplumsal düzenin devamı sağlansın ve sağlıklı toplumun mevcudiyetinden bahsedilebilsin. Ancak böyle bir toplumsal düzenin sağlanmasıyla istenmeyen neticelerin önüne geçilmesi mümkün olabilir.
Taksir, Arapça kökenli olan bir işi eksik olarak yapma bir şeyi yaparken çekinerek yapmamaya karar verme anlamlarını taşımaktadır. Klasik öğreti içerisinde kast ve taksir, kusurluluk çeşitleri niteliği taşıyarak değerlendirilmeye tabi tutulmuştur. Hukukumuzda hâkim nitelikte olan görüş kast ve taksirin kusurluluk şekli olarak kabul görülmesidir. Kusurluluk bir kişinin hukuka uygun olmayan bir şekilde meydana getirdiği eylemlerden dolayı kınanmasının mümkün olmasıdır. Ceza hukuku bakımından kusurluluk somut eylemin hukuka aykırı nitelik taşımasına karşılık gelir. Öğreti içerisinde egemen nitelikte yer alana görüşe göre kusurluluk belirli nitelikte yer alan bir eylemin esas alınmasıyla söz konusu eylemi işleyen kişinin bu eyleminden kaynaklı olarak kınanabilir konumda olup olmadığına dair değer yargısını ortaya çıkarmaktadır. Taksir kavramı şimdiye kadar birçok teori içerisinde farklı hallerde tanımlamaya tabi tutulmanın yanı sıra doktrin içerisinde ağırlıklı olarak benimsenmiş olan öngörebilme teorisinde göre taksir öngörülmesi mümkün olabilecek ve önlenmesi mümkün nitelikteki hukuka aykırı nitelikteki bir neticeyi öngörmek ve önlemek konusunda gerekli nitelikteki dikkat ve özenin iradi bir şekilde ihmal edilmesidir. Bu teorinin dayanağına göre neticenin meydana gelmesini istemeyen suçun faili konumunda yer alan kişi yeterli nitelikteki dikkati ve özeni göstermiş olsa idi istenmeyen neticeyi öngörmesi ve önleyebilmesi mümkün olabilecekti. Genellikle taksirli bir suçtan bahsedildiği zaman öngörülmesi mümkün olan fakat özen yükümlülüğünün ihlal edilmesi ile işlenmesi mümkün olan suçlar akla gelmektedir. Öngörebilme kuramının bu taksir tanımlamasınca suçun faili konumunda yer alan kişi eylemin meydana getirmiş olduğu sonucu istememektedir. Ancak eylemden böyle bir zararlı sonucun meydana gelebileceğini öngörebilmesi mümkün nitelikte iken öngörmemiştir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin kusuru bu yapmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki burada suçun faili konumunda yer alan kişinin cezalandırılmasına yol açan durum budur. Taksir kısaca zararlı nitelikteki bir neticenin ortaya çıkmaması için gereken durumları yapmamak ya da yapılması gerektiği gibi yapmamaktır. Mevcut bir tanıma göre taksir kişinin üzerine düşen dikkat etme görevinin ihlali hali olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka tanıma göre tanıma göre taksir dikkatsizlikten kaynaklı olarak yapılan eylemin suç meydana getirdiğini bilmeme hali olarak karşımıza çıkar. Yine başka bir ifade ile taksir kanuna aykırı nitelikteki bir davranışı suç meydana getireceğini düşünmeden isteyerek gerçekleştirme hali olmaktadır. Öyle ki taksir suçun faili konumunda yer alan kişinin isteyerek gerçekleştirmiş olduğu ancak istemediği ve öngörmemiş olduğu bir neticeden sorumlu olmasıdır. Fail özensizliğinden kaynaklı olarak öngörülmesi mümkün nitelikteki neticeyi öngörmemiş olduğundan istenmeyen sonuca engel teşkil edecek davranışı da yapması mümkün olmaz.
Taksirin Hukuki Esası Nedir?
Taksir Kavramı
Arapça bir kelime niteliğini taşıyan kast “kasr” kökünden gelmektedir. “Kasr” kısaltma kısma anlamına gelir. Öyle ki taksir kısaltma bir iş eksik yapma, bir işi yapabilecekken çekilip yapamama, kusuru etme niteliğine sahiptir. Hukuki anlamda ise taksir: suçun faili konumunda yer alan kişinin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi ya da öngörmesine rağmen istemediği halde neticenin meydana gelmesi şeklinde tanımlanması mümkün niteliktedir. Taksirli hareket ile suçun faili konumunda yer alan kişi, kanuni Çifte öngörülmüş olan neticenin meydana gelmemesi için gerekenin yapmamakta ya da yapılması gerektiği gibi yapmamaktadır. Ceza hukuku içerisinde taksirli suçun manevi unsurlarından biri niteliği taşıyarak, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktan kaynaklı olarak bir davranışın suçun kanuni tanımı içerisinde belirtilmiş olan neticesi öngörülmeyerek meydana getirilmesine karşılık gelir. Doktorun ve uygulama içerisinde taksir terimi kabul görmüş olup kullanılmaktadır.
Taksinin türleri, Türk doktrini içerisinde öngörmemiş şeklinde meydana gelen taksir için, “bilinçsiz taksir“ öngörme fakat istememe şeklinde gerçekleşen taksirli davranış için ise “ bilinçli taksir“ terimi kullanılmaktadır.
5237 sayılı Türk ceza kanununun 22. maddesinin ikinci fıkrası içerisinde yapılan tanıma göre taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranış ile kanuni tanım içerisinde mevcut olan neticenin öngörülmeden gerçekleştirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanununun suçun kanuni canım içerisinde mevcut olan maddi unsurlardan birinin ön görülmeyerek meydana getirilmesi şeklindeki taksir için ayriyeten “bilinçsiz“ terimi kullanılmış olmaktadır. Sonucun öngörülmesine rağmen istenmemesi halinde meydana gelen taksir hali için “bilinçli taksir“ terimini yer verilmiştir. Taksirin kasttan en önemli farkı suçun faili konumunda yer alan kişideki iradenin eyleminden meydana gelecek neticeyi kapsamamasıdır. Kasten işlenen suçlar içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişiye yönlendiren irade, yasal tanım içerisindeki neticeye yönelmektedir. Taksirli suçlar içerisinde ise suçun faili konumunda yer alan kişi zararlı neticeyi öngörmemekte ve bundan kaynaklı olaraktan istememektedir. Fakat suçun faili konumunda yer alan kişinin kendisinden beklenen dikkat ve özen yükümlülüğüne uymaması sebebi ile işlemiş olduğu eylem, istenmeyen neticeye sebep olmaktadır. Bu dikkat ve özen eksikliği taksinin genel özelliği olarak karşımıza çıkar.
Bilinçli taksir niteliği ise, neticenin öngörülmesine rağmen eylemin işlenmesi sebebiyle daha ağır bir özensizlik ve buna bağlı bir şekilde taksirle nispet ile daha yoğun bir haksızlık içermesidir. Öyle ki bilinçli taksir taksinin içerisinde mevcut olmakta ancak 1° içermektedir. Bu yüzden kast-olası kast terimlerinde mevcut olduğu gibi öngörülmesi gerekirken öngörme mi şeklinde meydana gelen eylem için taksir neticenin öngörülmesine rağmen istenmemesi şeklinde gerçekleşen davranış için ise bilinçli taksir terimlerinin kullanılmasında bir yanlışlık söz konusu olmamaktadır.
Taksir teriminin kasten farklı olan bir haksızlık şekilde ifade etmesi sebebiyle her iki taksit türü içinde genel bir kavram olduğunu kabul etmek gereklilik teşkil eder. Bu yüzden öğreti içerisinde kullanılan bilinçsiz taksir-bilinçli taksir ayrımı konuyu edilmesi bakımından isabetli bir niteliktedir.
Taksir Teorileri Nelerdir?
Bir haksızlık niteliğine sahip olan taksir, kasten işlenmesi mümkün olan suçlara göre istisnai bir nitelik taşımaktadır. Bu yüzden kanun hükümleri içerisinde açık bir şekilde düzenlenen durumlarda taksirli davranışlar cezalandırılır. Öyle ki taksinin objektif ceza sorumluluğuyla karıştırılmaması gereklilik teşkil eder. Bu yüzden hareket yöneticinin aynı iradeye bağlanabildiği haksızlık şekli olan kasten farklı sorumluluktur o kabul etmeyen görüşte isabet mevcut değildir. Taksinin bu istisnai özelliği sebebiyle cezalandırılmasındaki hukuki esasa dair olarak doktrin içerisinde çeşitli teoriler ileri sürülmüştür.
- Etkin sebep teorisi
- Öngörebilme teorisi
- Öngörebilme veya anlayabilme teorisi
- Hata (yanılma) teorisi
Taksitli tanımlayan 22. madde hükmü içerisinde açık bir şekilde neticenin öngörülebilir olmasından bahsediliyor olmaktadır. Öyle ki gerçekte taksinin esasa açıklanır iken icraya da ihmal iradeli bir hareketin mevcudiyeti ve bu hareketten meydana gelen neticenin öngörülmemesinin arandığı belirtiliyor olmaktadır. Bunun görmeme dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıştan meydana gelmektedir. Toplu bir şekilde yaşamanın bir sonucu olarak mevcut alana göre kişileri başkalarının haklarını ihlal etmemeleri için davranış kuralları dağıtılır. Söz konusu kurallar kanunu kimlerinden, meslek ve sanat kurallarından ya da ortak tecrübeden meydana gelebilmektedir. Bahsetmiş olduğumuz bu kuralları ihlal getiren ve ceza normu ile yasaklanan haksızlığın temel gerçekleştiriliş şekli kasttır. Taksir, istisnai bir niteliğe sahiptir. Kişilerin dikkat ve özen yükümlülüğüne her aykırılık içerisinde Ceza Hukuku müeyyidesine tabi tutulması, ceza hukukunun son çare olmasına ve hakkaniyete aykırı bir nitelik taşıyacaktır. Bu yüzden her suç tipinin taksirli hali düzenlenmemiş ve taksir ile işlenen eylemler istisnai bir şekilde cezalandırılmıştır. Örneğin mala zarar verme suçunun taksir ile işlenmesi mümkün olan şekli cezalandırılmamıştır. Çünkü kişiler davranış kurallarına aykırılık neticesi bir başkasının malına zarar verebileceklerini öngöremeyebilirler. Bu yüzden özel hukuk sorumluluk meydana gelir. Buna karşılık tehlike arz eden madde ve eşyanın küçük çocukların ulaşmasına mümkün olmayacağı yerlerde korunması ve bunu aykırılık hallerinde meydana gelecek neticeleri öngörmeleri kişilerden beklenmektedir. Böyle bir durumun öngörülmemesi durumunda ortaya çıkan netice açısından taksirli sorumluluk mevcut olur.
Kast- Taksir Ayrımı Nedir?
Hukukumuzda suçlar kural olarak kasten işlerini bilmektedirler. Bu husus Türk ceza kanununun 21. maddesinin ilk fıkrasında yer almaktadır. Taksir ile işlenen eylemler ancak kanunun açıkça belirtmiş olduğu durumlarda cezalandırılır. Kast ve taksir haksızlığın birer gerçekleştirilen şekli olarak karşımıza çıkar. Normlar özel olarak ceza normları, hukuki değerleri koruma amacı ile konulmaktadır. Normlar içerisinde mevcut olan davranış kuralları, kasıtlı bir hareketle ihlal edilmesi mümkün olabileceği gibi taksirli hareketler ile de ihlal edilmesi mümkün niteliktedir. Aynı davranış kuralına aykırılık kastıyla ya da taksir ile gerçekleşe bilmektedir. Bir haksızlık niteliği taşıyan kast suçun kanunu tanımı içerisinde mevcut olan maddi unsurların bile isteye gerçekleştirilmesi olarak karşımıza çıkar. Kasti mevcudiyeti için suçun faili konumunda yer alan kişinin suçun maddi unsurlarının tamamını öngörüyor olması bunlar ile ilgili olarak bilgi sahibi olması ve istemesi zorunluluk teşkil eder. Kastın suçun icrası esnasında mevcut nitelikte olması gerekir. Hareketten önce ya da sonra kastın bulunmuş olması yeterlilik teşkil etmez. Öyle ki kasten işlemeyi düşünmüş olduğu bir suçun icrasına bir türlü başlayamayan suçun faili konumunda yer alan kişinin o esnada taksirli bir hareket ile neticeyi neden olması halinde suçun kasten işlenmiş olduğundan bahsedilmesi mümkün olmayacaktır. Örneğin bir inşaatta has mı olan işçi has mı olan kişiyi öldürmek için eline bir şey alıp bunu atmak konusunda tereddüt yaşarsa ve bu esnada dikkatsizliği nedeniyle elindekini düşürüp bir başka kişinin ölümüne neden olursa bu ölümden kasten sorumlu değildir. Eylemin icrasından sonra işlenen eylemi beğenmek övmek işine suça iştirak anlamına gelmemektedir. Bundan kaynaklı olarak kasten öldürme eylemi meydana geldikten sonra öldürme hareketini yapan kişinin bu davranışını beğenen suçun faili konumunda yer alan kişinin kasti işlemiş olduğu suçtan kaynaklı olarak kişi ölümü suçu açısından mevcut niteliktedir. İşlenen öldürme suçu bakımından bir kasti mevcut değildir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 21. maddesi hükmü içerisinde düzenlenmiş olan kas suçun faili konumunda yer alan kişinin işlemiş olduğu suçun maddi unsurları ile ilgili olarak bilgisine göre doğrudan kast ve olası kasta olmak üzere iki durumda karşımıza çıkmaktadır.
Doğrudan kasta içerisinde suç tipinde ki maddi unsurların somut olay içerisinde meydana geleceği günlük hayat tecrübelerimize göre anlaşılması gerekir. Öyle ki has mı olan kişiyi öldürmek isteyen kişi bu şahsı hedef almak suretiyle atışa elverişli silahını ateşlemesi durumunda öldürme suçu doğrudan kastla işlenmiş olur. İntihar etmek isteyen bir otobüs şoförünün otobüsü uçurumdan aşağı atma kararını vermesi otobüste bulunan kişilerin de öleceğini öngördüğünü gösterir. Bundan kaynaklı olarak bir intihar fiilinin sebep olacağı ölüm neticeleri bakımından ikinci derecede doğrudan kast mevcuttur.
Olası kast bir suçun kanuni tanımı içerisinde yaralan unsurların mevcut olay içerisinde meydana gelmekte olduğunun muhtemel addedildiği durumlarda suçun faili konumunda yaradan kişi neticenin gerçekleşmesine muhtemel görme ile birlikte bunun meydana gelmemesi için özel bir çaba göstermemektedir. Başka bir anlatımla suçun faili konumunda yer alan kişi neticenin meydana gelmesine katlanmakta ve kabullenmektedir. Örneğin has mı olan kişi vurmak için onu hedef almak suretiyle ateş eden kişi bu kişinin çok yakınında oturan bir kişi isabet alacağını öngörmesine rağmen olursa olsun diyerek neticeyi kabullenip silahını ateşlemesi neticesinde asıl kişinin değil de yanında oturan kişinin vurulması halinde meydana gelen bu netice bakımından olası kast hareket ettiğini kabul etmek gereklilik teşkil eder. Olası kasıt içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişinin bir amacı mevcuttur. Bu kişinin bu amaca ulaşmak için ikincil niteliğe sahip neticeleri gözü alması durumu söz konusu olmaktadır. Suçun faili konumunda yer alan bir kişi ile arkadaşının araba yarış yapmaya karar vermesi ve yarış esnasında geçirmek istemeyen suçun faili konumunda yer alan kişinin aracının arkadaşının aracının üzerine kırmızı şeklinde meydana gelen olayda suçun faili konumunda yer alan kişi yarışı kazanabilmek için arkadaşı olan mağdurun ölebileceğini öngörmesine rağmen olursa olsun diyerek hareketini meydana getirmektedir. Yargıtay bir olay içerisinde market içerisinde kısımlarını öldürmek amacıyla ateş eden sanıkların bu esnada saklanmakta olan mağdur isabet eden kurşun sebebiyle meydana gelen ölüm sonucunda olası kastla sorumlu olduklarına karar vermiştir. Karar içerisinde bu durum sanıkların eylemlerinde doğrudan hedefledikleri netice haricinde kaçınılmaz ya da zorunlu neticeler açısından açık bir isteme olmasa dahi bu Sonuçlara da katlandıkları ve bu yani sonuçlar bakımından onsu kaç ile hareket ettikleri ileri sürülmüştür. Böyle bir durumda olası kasta meydana gelebilecek ikincil nitelikteki neticeleri zorunlu ya da mutlak olmaması gereklilik teşkil eder. Aksi bir durumda yukarıda bahsettiğimiz gibi ikinci derecede doğrudan kast söz konusu olacaktır. Amaçlanmış olan neticenin yanı sıra ikinci nitelikte olan neticeleri meydana gelmesi suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından olası görülmeli ve ancak bu neticeleri meydana gelmemesi için suçun faili konumu da yer alan kişi de bir çaba bulunmamalıdır. Suçun faili konumunda yer alan kişi ikincil neticelere kayıtsız kalması gerekir. Öyle ki gemi içerisinde yüzme bilmeyen bir kişinin mevcut olduğunu bilmesine rağmen gemiyi batıran kişiler doğrudan kastla adam öldürmeden sorumlu nitelikte olacaklardır. Olası kast durumunu mevcut olması halinde temel ceza da belirli bir oranda indirim yapılması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk ceza kanununun 22. maddesinin üçüncü fıkrası içerisinde yer alan hükümlere göre kişinin öngörmüş olduğu neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi durumunda bilinçli taksir vardır. Bilinçli taksir ile olası kast arasındaki temel benzerlik neticenin her ikisinde de öngörülmüş olmasıdır. Buradaki fark ise olası kasta öngörülen netice kabul yenilmekte bilinçli taksir de öngörülen netice istenmemekte ve gerçekleşmemesi için bütün gayret gösterilmekte ve fakat korkulan meydana gelmektedir. Kişi burada neticenin Gerçekleşmeyeceğine güvenmektedir. Kişide meydana gelen bu güven kişisel kabiliyetlerinden onun niteliklerinden ya da tecrübelerinden meydana gelebilmektedir. Söz konusu güven neticesinde kişi dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketi meydana getirerek öngörülen neticeye sebep olmaktadır. Farklı bir anlatım ile olası kasta suçun faili konumunda yer alan kişi öngörmüş olduğu neticeyi göze almış ve kabullenmiştir. Bu yüzden suçun faili konumunda yer alan kişinin iradesi neticeyi de kapsamaktadır. Bilinçli taksir değilse suçun faili konumunda yer alan kişi öngörmüş olduğu neticenin Gerçekleşmeyeceğine düşünmektedir yani suçun faili konumunda yer alan kişinin iradesi neticeyi kapsamamaktadır.
Bir sokakta ilerlerken hız sınırını aşarak giden sürücü her an bir çocuk çıkıp kaza olabileceğini öngörmekte fakat bu sonucu istememekte şoförlük de sahip olduğu ustalığa arabasının sağlamlığına güveniyor olmaktadır. Ancak tüm bunlara rağmen bir çocuk çıkıp yaralanır ya da ölürse bilinçli taksir ortaya çıkar. Bilinçli taksir durumunda taksirle işlenen suça göre belirlenen ceza 22. maddenin üçüncü fıkrası uyarınca üçte birinin yarısına kadar artırılır. Bilinçli taksir de öngörme, suçun faili konumunda yer alan kişi de neticenin gerçekleşmesi için şeklinde bir kanıyla bir arada olmaktadır. Kasta ve özellikle olası kasta ise öngörülmüş olan neticenin meydana gelmeyeceğini dair bir güven söz konusu olmamakta netice istenmekte ya da neticeye karşı kayıtsız kılınmakta buna katlanılmaktadır.
Öngörme ve istememe unsurları ortak nitelik taşıyan bilinçli taksir ile olası kast arasındaki ayrım bir formülün uygulanmasının gerekti ileri sürülmektedir. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişi bir şekilde netice gerçekleştirecekti dönülmesi mümkün ise olası kast, neticeyi bilseydi hareketi meydana getirmeyecekti dönülmesi mümkün ise bilinçli taksir gündeme gelir. Formül olası kast ve bilinçli taksir arasındaki ayrımı ortaya koymakta isabetli bir nitelik taşımaktadır. Çünkü olası kasta suçun faili konumunda yer alan kişi amaca yönelik gerçekleştirdiği iradi hareket için neticeyi gözü almaktadır. Bilinçli taksir de ise neticenin meydana gelmeyeceğini ümit ederek hareket etme durumu söz konusu dur.
Kasten işlenen suçlar içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişiyi yönlendiren irade, kanuni hükümlerindeki neticeye dairdir. Taksirli suçlar içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişiyi yönlendiren irade, genellikle hukuken önem taşımayan bir neticeye yönelik olmaktadır. Fakat kişinin uyumak ile yükümlü olduğu dikkat ve özen kurallarının ihlali ile hukukun önem atfetmiş olduğu bir başka netice de meydana gelmektedir. Bu yüzden taksirli suçlar da ihmali ya da icra hareketin iradi olmasından bahsedilirken ceza normu ile yasaklanan neticenin de istenmemiş olması, iradenin netice verilmemiş olması aranıyor olmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir kararı içerisinde taksinin unsurları, taksir ile işlenmesi mümkün olan bir suç olması, hareketin iradi olması, zararlı neticenin istenmemesi ancak öngörülebilir olması ve zararlı netice ile hareket arasında nedensellik bağının bulunması olarak sayılmıştır.
Öyle ki Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre taksirin unsurları:
- Taksirle işlenebilen bir suç olması
- Hareketin iradi olması
- Zararlı neticenin istenmemesi ancak öngörülebilir olması
- Zararlı neticeyle hareket arasında nedensellik bağının bulunması
Şeklinde yer alır. Taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma suçundan yargılanan sanık kavşağı yaklaşmakta olduğu halde kırmızı ışık yanmasını rağmen kavşağı geçebileceğini düşünerek hızını azaltmamış fakat ışığı geçmeyeceğini anladığın zaman frene basarak durmaya çalışmasına rağmen direksiyon hâkimiyetini kaybederek istenmeyen neticeye neden olmuştur. Burada kavşağı yaklaşmakta olan suçun faili konumunda yer alan kişinin kendisine ve şansına olan güveni ile hızını azaltmadan girmiş oldu ancak geçemeyeceğini anladığında yaptığı fren ve manevralar ile öngörmüş olduğu yasaklanan neticenin meydana gelmemesi için çaba sarf ettiği ileri sürülmüştür. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişi yasaklanan neticenin ortaya çıkabileceğini öngörmüş ancak istememiştir. Bundan kaynaklı olarak suçun faili konumunda yer alan kişi bilinçli taksir ile hareket ettiği kabul edilmektedir.
Bilmek ve istemek ün sorularının mevcudiyeti somut olayın niteliklerine göre saptanmaktadır. Somut olay içerisinde sanık ile aynı şantiye içerisinde çalışan mağdurun makine içerisine girmek suretiyle temizlik yaptıkları esnada mağdur konumunda yer alan kişinin makinenin içerisinde olduğunu bilerek şalteri kaldıran ve yasaklanmış olan netice neden olabileceği eylemini bilerek ve sonucunu isteyerek meydana getirdiği düşüncesiyle kişinin kasten yaralama suçundan sorumlu tutulacağına dair bir sonuca varılmıştır.
Meclis görüşmeleri esnasında bilinçli taksir ile olası kast arasındaki farkın saptamanın teşkil ettiği zorluk sebebiyle bu durumlarda cezanın artırılacağı indirileceği belirtilmek suretiyle tanımların içtihadı ve doktrine bırakılıyor olması gerektiği ileri sürülmüştür.
Karşıt görüşe sahip olanlar kast ve taksir arasında kalan boşlukların doldurulmasının gereklilik teşkil ettiğini ve bunun kanun hükümlerinde tanımlanarak getirilmesi gerektiğine dair savunmada bulunmuşlardır. Öyle ki kurumların kanun hükümleri içerisinde tanımlanması olası kast ve birinci tak sırasındaki yakınlığın getirdi bir durumdur. Bunun yanı sıra yapılan tanımlar da uygulamanın gelişimine engel teşkil eder değil yol gösterici nitelikte olmaktadır.
Taksir de suçun faili konumunda yer alan kişi irade bir davranış meydana getirmektedir. Fakat bu irade davranışın yönelmiş olduğu amaç, ceza hukuku bakımından önem arz etmemektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişi objektif nitelikteki dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktan kaynaklı olarak suçun maddi unsurlarından birini öngörmemektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişi ya neticenin meydana gelmeyeceğini güveniyor olmakta ya da gerekli özeni göstermediği için neticenin gerçekleşeceğini öngörememektedir. Kasten işlenmiş olan suçlar da suçun faili konumunda yer alan kişinin iradesi netice dâhil olmak üzere suçun tüm maddi unsurlarına yöneliyor olmaktadır. Suçun faili konumunda yer alan kişi davranış kurallarına aykırılığı bilerek ve isteyerek gerçekleştirmektedir. Bu yüzden taksiyle kast arasındaki en önemli fark suçun maddi unsurlarının istenmesi noktasında meydana gelir.
Özellikle öngörme şeklinde meydana gelen, suçun faili konumunda yer alan kişinin bunu göze alarak hareketini gerçekleştirmesi durumu olan olası kast arasındaki fark bilinçli taksirde neticenin istenmemesine dayanmaktadır. Bu açıklamanın içerisinde taksir kasten hafif iletilmiş hali niteliğinde değildir. Kast ve taksir birbirinden bağımsız niteliktedir. Yani kast ile taksit birbirinden bağımsız bir şekilde haksızlığın gerçekleştiriliş şekli olarak karşımıza çıkar. Bir hareket kasıtla değil ise mutlaka taksirli niteliktedir şeklinde bir kabulden bahsetmek de mümkün değildir.
Taksirle Ölüme Sebebiyet Verme Suçu Nedir? (TCK 85)
5237 sayılı Türk ceza kanununun özelliği kümlerini düzenlenmiş olduğu ikinci kitabının taksirle öldürme başlıklı 85. madde hükmü içerisinde taksirle ölüme sebebiyet verme suçu düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre taksir ile bir insanın ölümüne sebep olan kişi iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Eylem birden fazla kişinin ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü yanı sıra bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olmuş ise kişi iki yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 85. madde hükmü içerisinde yaralan düzenlemenin başlığında “taksirle öldürme” terimine yer verilmiştir. Madde metninde ise “taksirle bir kişinin ölümüne sebep olan“ kişinin cezalandırıldığından bahsedilmek suretiyle taksirle ölüme sebebiyet verme ibaresine yer verilmiştir. Bu yüzden kanunda her iki terimin de kabul edildiğinden ve bir fark mevcut olmadığından bahsedilmektedir.
İzmir ceza avukatı için ceza hukuk büromuza başvuru yapabilirsiniz.