Ses veya Görüntülerin Kayda Alınması Suçu Nedir?
5237 sayılı Türk ceza kanununun adliyeye karşı suçlar başlıklı ikinci bölümünün 286. Maddesinde ses veya görüntülerin kayda alınması suçu düzenlenmiştir. Soruşturma ya da kovuşturma işlemleri esnasında ses ya da görüntüleri yetkisiz bir şekilde kayda alan ya da nakleden kişi altı aya kadar hapis cezasına çarptırılmaktadır.
Hukukumuzda ceza muhakemesi maddi gerçeğin insan haklarına, insan onuruna aykırı olmayacak bir şekilde araştırılmasını amaçlamaktadır. Ceza muhakemesi içerisinde öngörülmüş olan bazı kurallar ile toplumun tamamının bununla birlikte bir suç işlediği ileri sürülen kişinin hak ve çıkarlarının korunması amacı öngörülmektedir. Bununla birlikte adli eylemlerin kanuna ve hukuka uygun bir şekilde faaliyet göstermesi, bunun devamında adli eylemlerin güvenilirliğine dayanmış olan inancın korunması ve ceza adaletinin sağlanması açısından söz konusu kurallar önem teşkil etmektedir. Ceza muhakemesinin yürümesinin sağlayabilmesi bakımından kuralların müeyyideleri Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde mevcuttur. Toplumsal düzene zarar veren bir eylem ve bu eyleme bağlı bir şekilde suçun meydana gelmesi ile ilgili toplum içerisinde bilgi alma ihtiyacı söz konusu olmaktadır. Öyle ki basın da kamu menfaati bakımından ceza muhakemesi süreci ile yakından ilgilidir. Fakat toplum içerisindeki söz konusu ihtiyacın ve basın özgürlüğünün sınırlamalarının mevcudiyeti söz konusu olmak zorundadır. Ceza muhakemesinin bir ilkesi olarak suç işlediği ileri sürülen kişinin Suçluluğu yasal bir şekilde kesinleşinceye kadar suçsuz sayılacağı varsayılmaktadır. Öyle ki bu kişilerin masumiyet karinelerinin ve masumiyet karinesinin alt unsurlarından biri olan lekelenme haklarının ihlal edilmemesi ile ilgili olarak toplum içerisinde haber alma ve basının haber verme hakkına bir takım engeller söz konusu olmaktadır. Bu tür engellerden bir de ceza muhakemesi kanunu hükümleri içerisinde yer alan 183. madde hükmünde yer bulmuş olan adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonu içerisinde her türlü sesli ya da görüntülü kayıt ya da nakil imkânı sağlamış olan ailesinin kullanılmasının yasak olarak düzenlenmesidir. Duruşma esnasında ses ya da görüntü kaydına yetkisiz bir şekilde izin verilmesi halinde kişilik hakları ve masumiyet karinesinin zarar görmesi durumu söz konusu olabilmektedir. Bununla birlikte sonu konumunda yer alan kişinin hâkimin ve tanıkların psikolojisi olumsuz bir şekilde etkilenmeye tabi olabilmektedir. Soruşturma ve kovuşturma işlemleri esnasında ses ya da görüntü kayıt ve nakli bazı durumlarda kanunun vermiş olduğu yetki halinde yapılması mümkün nitelik taşımaktadır. Söz konusu durumlar suç meydana getirmeyecektir. Fakat soruşturma ve kovuşturma işlemleri esnasında ses ya da görüntülerin yetkisiz bir şekilde kaydı ya da nakli 5237 sayılı Türk ceza kanununun 286. maddesi bakımından müeyyide altına alınmıştır.
Ses ya da görüntülerin kayda alınması suçu 765 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde mevcut olmayan bir suçun niteliği taşımaktadır. Ses ya da görüntülerin kayda alınması suçu 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükmü ile Hukukumuzda gelmiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanununun ikinci kitabının milletimi devlete karşı suçlar ve sonu kimler başlıklı dördüncü kısmının ikinci bölümünde yer alan adliyeye karşı suçlar başlıklı 286. madde hükmü içerisinde düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre soruşturma ve kovuşturma işlemleri esnasındaki ses ya da görüntüleri izin almadan yetkisiz bir şekilde kayda alan ya da nakil eden kişi altı aya kadar hapis cezasına çarptırılmaktadır. Ceza muhakemeleri usulü kanunu hükümleri içerisinde duruşmalarda ses ya da görüntü kaydının yapılıp yapılmayacağını dair bir hüküm mevcut değildi. Fakat ceza muhakemesi usulü kanununun 378. maddesinin birinci fıkrasında mahkeme başkanına duruşma düzenini bozan her kişiyi mahkeme salonundan çıkarma yetkisi verilmiş olduğundan ses ya da görüntü kaydından kişinin de Buse ile çıkarılabilecek öngörülmekteydi. 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununun 183. hükmü içerisinde ses ve görüntüleri alıcı aletinin kullanılması yasa düzenlemeye tabi olmuş ve 5237 sayılı Türk ceza kanununun 286. maddesi hükmün yaptırma bağlanması öngörülmüştür. Ceza mahkemesinin 183. hükmüne göre 180. maddesinin beşinci fıkrası ile 196. maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere, adliye binası içerisinde ve duruşma içerisinde duruşmanın başlamasından sonra duruşma salonunda her türlü sesli ya da görüntülü kayıt Ya da nakil olanağı sağlayan aletler kullanılması yasaktır. Bu hüküm adliye binası içerisinde mi dışındaki diğer adli işlemlerin icrasında uygulanır. Böyle bir durumda sesli ya da görüntülü kayıt imkânı sağlayan aletler ile yetkisiz bir şekilde kayıt ve bu ses ya da görüntülerin nakli yasağı kabul görmüştür. Fakat yasak 6100 sayılı hukuk muhakemeleri kanununun 153. maddesi hükmü içerisinde kayıt ve yayın yasağı başlığı altında düzenlenmiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 286. maddesi hükmü içerisinde atıf yapılmak suretiyle cezai müeyyide bakımından söz konusu maddede öngörülmüş o hükmün uygulama bulacağı belirtilmiştir. Hukuk muhakemesi kanununun 153. maddesi hükmüne göre duruşma esnasında fotoğraf çekilmesi mümkün değildir. Hiçbir şekilde ses ve görüntü kaydı yapılamaz. Fakat dava dosyası içerisinde saklı kalmak kaydıyla, yargılamanın zorunlu kılmış olduğu durumlarda, mahkemece çekim yapılması mümkündür ve kayıt altına alınabilir. Böyle bir durumda yapılmış olan yapılmış olan çekimler ve kayıtlar ile kişilik haklarını ilgilendirmiş olan konuları ihtiva eden dava dosyası içerisindeki her türlü belge ve tutanak mahkemenin ve ilgili kişilerin açık bir izni söz konusu olmadan hiçbir şekilde yayınlanamamaktadır. Duruşma esnasında bu yasa aykırı bir şekilde davranan kişi ile ilgili olarak 151. madde hükmü uygulama bulur. Kayıt verin ya sana aykırı bir şekilde davranan kişi ile ilgili ayriyeten Türk ceza kanununun 286. madde hükmü uygulama bulur.
Ceza muhakemesi kanununun 183. madde hükmü içerisinde yaralan gerekçede karşılaştırmalı hukuktan örnekler verilmiş olup İtalya, İspanya ve Polonya gibi bir takım ülkeler içerisinde kimi zaman yapılmış olan duruşmaların kayda alınmış olduğu ve bu duruşmaların televizyon içerisinde gösterildiği ve bu yayınların halkın haber alma hakkını karşılaması ya da eğitim amacıyla yapıldığının ileri sürüldü Fransa ülkesinde yapılan duruşmalarda ise televizyon kayıtlarının ancak adli tarih yönünden arşiv kurmak amacıyla bir istisnası olarak yapılabileceği öngörülmüştür. Madde gerekçesi içerisinde 5237 sayılı Türk ceza kanununun 286. madde hükmünün Fransız ve alman hukukundan etkilenmek suretiyle düzenlendiğinin altı çizilmiştir. Bu bakımdan alman hukukunda adaletin düzenlenmesi ve azim mekanizma ile ilgili kamu kimleri içerisinde yaralan 169. maddenin ikinci fıkrası içerisinde duruşma başladıktan sonra her türlü radyo ve televizyon röportajının ve duruşma esnasında da ses ve görüntü alınmasının yasak olduğu hüküm altına alınmıştır. Fransız basın kanununun 38. madde hükmüne göre idari ya da adli davalarda duruşmalar başladıktan sonra ses ya da görüntü kaydedici, tespit ya da transfer edici cihazların kullanılması yasak olmaktadır. Bu yasanın ihlali halinde para cezası verileceği hüküm altına alınmıştır. Benzer bir durum Fransız ceza muhakemesi kanununun 308. madde hükmü içerisinde duruşmanın başladığı esnada herhangi bir kayıt ya da siz yayınlama ekipmanı, televizyon ya da sinema kameraları ya da fotoğraf ekipmanı kullanımının yasak olduğu ve söz konusu yasağın ihlal edilmesi durumunda para cezası yaptırımı ile karşılaşılacağı düzenlenmiştir. Türk ceza kanunu konusunu almam bir Fransız hukuku içerisindeki bu düzenlemelerden esinlenmek suretiyle soruşturma ve kovuşturma evlerinde ses Yâda görüntü kaydını araçların kullanımına dair birtakım kurallar öngörmüş olmaktadır.
Ses veya Görüntülerin Kayda Alınması Suçu İle Korunan Hukuki Değer Nedir?
Ceza hukuku içerisinde bir suç işlenmesinin yanı sıra toplumsal düzenin sürekli açısından korunması gereken hukuki bir değer ihlal edilmektedir. Her suçun kurmuş olduğu beş hukuki değer ya da değerlerin mevcudiyeti söz konusudur. Bir suçun işlenmesi ile bu hukuki değer ya da değerler ihlal edilmiş olmaktadır. Bir eylemin kanun hükümleri içerisinde suç meydana getirmesinin saptanmasında ya da birden fazla hukuksal değerin ihlal edilmesi durumunda kanun kuş tarafından bu hukuki değerin koruma altına alınması gerekir. Kanun koyucu korumayı amaçlamış oldu hukuksal değerleri kanun hükümleri içerisinde suçların sınıflandırılmasında bir ölçüt olarak kullanıma tabii tutar. Hangi hukuksal değeri daha önemli görüyor ise suç tipinin kanlı filmlerindeki bölümünü ona göre saptar. Yani suçun kanuni günler içerisinde düzenlenmiş olduğu bölüme bakılmasında suç ile korunması en baştan hukuksal değerin ne olduğu saptanabilir. Ses ya da görüntülerin kayda alınması suçu içerisinde birden fazla hukuku değerin koruma altına alındığını söylememiz mümkündür. Ses Ya da görüntülerin kayda alınması suçu 5237 sayılı Türk ceza kanunda adliyeye karşı suçlar başlığı altında düzenlemeye tabi kılınmıştır. Adliye karşısı suçların korunmasının amaçlanmış oldu hukuksal değer genel anlamda adli faaliyetin Norma uygunluğunun sağlanması olarak karşımıza çıkar. Adliye karşı suçların korumuş olduğu hukuki değer devletin adli faaliyetin normal ya da düzgün çalışmasındaki çıkarı o tanımlamaya tabi tutulmuştur. Maddi gerçeği ulaşılması vasıtası ile adaletin sağlanmasında ki toplumsal çıkar ve adalet mekanizmasının işleyişini duyulan güven adliye karşı suçların korumayı hedeflediği hukuki değer olarak tanımlamaya tabi olmuştur. Adliyeye karşı suçlar içerisinde kanun koyucunun korumayı amaçlamış olduğu öncelikli hukuki değer adliyenin ve adli makamların yapmış olduğu işlemlerin korunması buna bağlı bir şekilde kamu menfaati yani toplum içerisinde adli makamların güvenilirliğine ve adil yargılanma hakkının korunduğunu daha iyi inançtır. Öğreti içerisinde ses ya da görüntülerin kayda alınması suçu içerisinde korunması hedeflenen hukuksal değer ile ilgili olarak farklı görüşlerin mevcudiyeti söz konusudur. Bir görüş içerisinde ses ya da görüntülerin kayda alınması suçu ile korunması ama sen hukuksal değerlerin masumiyet karinesi, savunmanın gücünün kaybedilmesinin önlenmesi ve adliye içerisinde ve mahkeme sonları içerisinde adaletin koşulu olan sükûneti sağlamak olduğu belirtilmiştir. Farklı bir görüş içerisinde korunan hukuki değerin soruşturma ve kovuşturma işlemleri süresince ses Ya da görüntülerin kaydı ve nakledilmesi sonucunda adli gerçeğin ortaya çıkmasının güçleşmesine engel olmak olduğu ileri sürülmüştür. Ses ya da görüntülerin kayda alınması suçunda korunan hukuki değerin adliye, kişilik hakları ve adil yargılanma hakkı olduğu da ileri sürülmektedir.
Ses ya da görüntünün kayda alınması suçunda korunması amaçlanmış olan hukuksal değer sadece topluma ait değildir. Hukuki bir uyuşmazlığın meydana gelmesi durumunda bu uyuşmazlığın doğru bir şekilde neticelendirilmesi ve yapılmış olan yargılama neticesinde doğru kararın verilmesi için maddi gerçeğin saptanması gereklilik teşkil eder. Çünkü maddeye gerçek ortaya çıkarılmadan doğru bir karar verildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir böylece adaletin tecelli bulması toplumun çıkarı zarar görsün de bireyin çıkarı bundan etkileniyor olmaktadır. Ceza muhakemesinin amacı madde gerçi ne pahasına olursa olsun ulaşmak değildir. Maddi gerçeği ulaşılmaya çalışırken soruşturma ve kovuşturma evreleri içerisinde işlemler hukuka uygun yürütülmesi gerekir. Öyle ki bu durumda biri adil yargılanma hakkının korunması sağlanır. Soruşturma ve kovuşturma evresi içerisinde ses Ya da görüntüleri kaydetmenin ve nakil etmenin yasak olması ile Avrupa insan hakları Sözleşmesi hükümleri içerisinde düzenlemeye tabi tutulan masumiyet karinesi yani bir suç işlediği ileri sürülen kişinin yasal olarak Suçluluğu ispatlanıncaya kadar masum sayılacağı korunması gereken bir durumdur. Anayasanın 38. maddesi hükümleri içerisinde soruşturmanın gizliliği ilkesine düzenlenmiş olan ceza muhakemesi kanununun 157. maddesi adliye binası içerisinde ve duruşma salonu içerisinde ses ya da görüntülü alet kullanımını yasaklayan ceza muhakemesi kanununun 183. maddesi hükümleri içerisinde mevcut olan adil yargılanma hakkını buna bağlı bir şekilde masumiyet karinesini korumayı amaçlayan hükümlere içerisinde barındırmaktadır. Bununla birlikte kişilik hakları ve özel hayatın gizliliği de söz konusu suçun müeyyide altına alınması ile koruma altına alınmaktadır.
Ses veya Görüntülerin Kayda Alınması Suçu Unsurları Nelerdir?
Suçun Konusu
Ses ya da görüntülerin kayda alınması suçunun konusu suç meydana getiren hareketlerin yöneldiği kişi ya da nesnenin maddi mevcudiyeti ya da tipik hareketlerin üzerinde icra edilmiş olan insan ya da eşya şeklinde tanımlamaya tabi tutulabilmektedir. Ses yedi görüntülerin kayda alınması suçunun konusu soruşturma ya da kovuşturma işlemleri esnasında yetkisiz bir şekilde kaydı alınan Ya da nakil edilen ses ya da görüntüler olarak karşımıza çıkar. Hukuk muhakemesi kanunu açısından suçun konusu ise hukuk muhakemesi kanununun 153. maddesinin ilk fıkrası içerisinde yer alan ilk cümlede öngörülen kayıt yasağına aykırı bir şekilde çekilen fotoğraflar ya da kayda alma ses ya da görüntülerdir. Soruşturma ve kovuşturma evliler içerisine yetkisiz bir şekilde kayda Almanya’da nakledilen ses Ya da görüntüleri meydana geldiğinden, bu işlemlerin yapılmış olduğu esnada olmayıp örneğin celse esnasında gerçekleştiren ses ya da görüntülerin kaydı ya da nakli bu suçun konusunu meydana getirmez.
Ceza muhakemesi kanununun 183. maddesi hükümleri içerisinde yer alan düzenlemenin gerekçesinde madde her türlü sesli ile görüntülü kayıt ve nakil imkânı sağlayan aletleri yasaklamış olduğundan fotoğraf çekilmesine dair bir engel teşkil etmemektedir şeklinde bir ifade mevcuttur. Fakat bir görüş içerisinde fotoğraflarında görüntü kapsam içerisine dâhil edilmesinin gereklilik teşkil ettiği ileri sürülmektedir. Çünkü hukuk muhakemesi kanunu hükümlerinde kayıt yasanın belirtilmiş olduğu hüküm de fotoğraf çekilmesi yasaklanmış iken ceza muhakemesi kanunu kapsamı içerisinde yasaklanan eylemde fotoğraf çekmenin mevcut olmaması maddenin düzenlenme amacına ve korumakla amaçlamış oldu hukuksal dere aykırılık meydana getirmektedir.
Ses ya da görüntülerin kayda alınması yasağı suçunun konusu ile söz konusu üzerindeki etkinin yoğunluğuna göre tehlike suçu niteliği taşımaktadır. Kanun Dökümleri içerisinde suçun meydana gelmesi için suçun konusunun bir zarara uğraması aranmamaktadır. Kanun koyucu, tehlike suçları içerisinde kanun koyucu suç ile korunan ve koku değeri önem vermekte ve kanun koyucu zarar ihtimali sebebiyle suçun faili konumunda yer alan kişiyi cezalandırmaya tabi tutmaktadır. Soruşturma ya da kovuşturma evrelerinde suç tipinde saptanmış olan hareket olan ses Ya da görüntülerin kayda alınması Ya da nakil edilmesi ile suç tamamlanmakta olup bu fiilin suçun konusu üzerindeki bir tehlikeye yol açıp açmadı araştırılmadığından bu suç tipi ile su tehlike suçu kabul görülmektedir.
Fail
Ses veya görüntülerin kayda alınması suçu ile kanuni tanımında saptanmış olan eylem üzerinde hâkimiyet kuran kanun hükümlerinde ihlal edilmesi yasaklanmış olan hareket ya da neticeyi işlemiş olan kişiye suçun faili konumunda yer alan kişi denir. Suçun faili konumunda yer alan kişi açısından suçlar herkes tarafından işlenmesi mümkün olan suçlar ve özgün nitelik taşıyan suçlar olarak ikiye ayrılır. Özgü suçlar sadece özel bir yükümlülük altında bulunan ya da bilir niteliklere sahip kişiler tarafından işlenmesi mümkün olan suçlardır. Ses ya da görüntülerin kayda alınması suçunun kanunu hükümlerinde bu suçun faili konumunda yer alan kişi açısından herhangi bir özel sıfat veya özel bir yükümlülük altında bulunma durumu mevcut değildir. Öyle ki bu suç tipi herkes tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşıyan böylece özgü suç niteliğine sahip olmayan bir suç tipidir. Suç her kişi tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşıyacağı için suçun faili konumunda yer alan kişinin medya sektörü içerisinde görev yapıp yapmaması bir fark ortaya çıkarmamaktadır.
5237 sayılı Türk ceza kanununun 286. maddesinde düzenlenmiş olan ses ya da görüntülerin kayda alınması suçunun basın tarafından işlenmesi halinde cezai sorumluluk açısından basın kanunun 11. maddesinde yer alan hükümlerinin değerlendirilmesi gereklilik teşkil eder. Kanun hükümleri içerisinde tüzel kişilerle ilgili olarak güvenliktedir uygulanacağına dair herhangi bir düzenleme mevcut olmadığından tüzel kişilerin bu suçun faili konumda yer alan kişiler olmayacağı kabul edilmesi gerekir.
Mağdur
Ceza hukuku bakımından suçun mağduru konumunda yer alan kişiye suç ile korunan de yerin sahibi niteliği taşıyan kişi olarak karşımıza çıkar. Öyle ki bir suç içerisinde suçun mağduru konumunda yer alan kişi belirlerken bakılması gereken suç ile korunması amaçlanan hukuksal değerdir. Suç ile korunması amaçlanmış olan yalnızca bir amaç söz konusu ise bu hukuksal değerin sahibi olan söz konusu kişi ya da kişiler bu suçun mağduru niteliği taşımaktadır. Bununla birlikte suç ile korunması hedeflenen hukuksal değer birden fazla nitelik taşıyor ise mağdur ilk olarak korunan hukuksal de yeni sahibi olacağından bunun kabul edilmesi gerekir. Ses ya da görüntülerin kayda alınması suçu birden fazla mağdurluğu bir suç niteliği taşımaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanununun özel hükümler başlıklı ikinci kitabının dördüncü kısmı içerisinde düzenlenmiş olan milleti ve devleti karşı suçlar başlıklı bölümü arasında adliye karşı suçlar başlığında düzenlemeye tabi kılınmıştır. Adliyeye karşı suçlar da kurulması amaçlanan hukuksal değer sadece bir kişiye ait olmamaktadır. Bu açıdan ses ya da görüntülerin kayda alınması suçunun korumayı amaçladı hukuksal değerin adli adli makamların güvenilirliğinin sağlanması ve adil yargılanma hakkının olduğu göz önünde bulundurulduğunda oluşturan her kişi ilk olarak mağdur niteliğine sahip olmaktadır. Bununla birlikte somut olay içerisinde adil yargılanma hakkı ve buna bağlı masumiyet karinesi, özel hayata saygı ya da kişilik hakkı ihlal edilmiş olan şüpheli, sanık, mağdur ya da hukuk muhakemesi kanunu açısından davanın tarafları, sesiyle görüntülerin yargı görevi yapanları, bilirkişileri ya da tanıkları test etme ya da korkutmak gibi bir amaç ile kullanılması durumunda bu kişiler de suçun ikinci derecede mağduru kabul edilmesi gerekmektedir.
Her suçun asli ve zorunlu mağduru konumunda yer alan kişilerinin devlet olduğu görüşü doktrin içerisinde yer almaktadır. Tüzel kişilerin mağdur değil sadece suçtan zarar gören olabileceği görüşüne mevcudiyeti de söz konusudur. Birincil ve ikincil derecede mağdur sınıflandırılmasına söz konusu olması zincirleme suçlar açısından mağdur sayısını saptanmasında önem teşkil etmektedir. Çünkü bir suç işleme kararının icrası bakımından değişik zamanlarda aynı mağdur konumunda yerden kişiye karşı işlenmiş bir eylemin mevcudiyeti söz konusu ise zincirleme suç hükümleri uygulama bulabilecektir. Buna rağmen aynen neviden fikri içtima hükümleri uygulama bulabilmesi açısına tek bir eylem ile aynı suçun farklı mağdur konumunda yer alan kişilere karşı işlenmiş olması aranmaktadır.
Fiil
5237 sayılı Türk ceza kanununun 286. maddesinde düzenlenmiş olan ses ya da görüntülerin kayda alınması suçu açısından ön koşul soruşturma ya da kovuşturma evresinde olunmasıdır. Ceza muhakemesi, soruşturma ve kovuşturma evrelerinden meydana gelmektedir. Kanun hükümlerine göre yetkili merciler tarafından suç şüphesinin öğrenilmiş olmasından iddianamenin kabul edilmesine kadar olan evre soruşturma evresi niteliği taşımaktadır. Soruşturma evresi uyuşmazlığın taraflarının temel hak ve hürriyetlerini uygulamak suretiyle maddi gerçeği ulaşılmasına mümkün olabilmesi için atılan ilk adım olarak karşımıza çıkar. Soruşturma evresi neticesinde toplanan deliller suçun işlemiş olduğu ile ilgili olarak yeterli şüphe meydana getiriyor ise Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler. Cumhuriyet Savcısı soruşturma evresi neticesinde kamu davasının açılması bakımından yeterli bir şüphe meydana getirecek delil elde edememiş ise ya da kovuşturma yapılmasına mümkün olabilmesine imkân mevcut değilse kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir. Soruşturma evresi içerisinde kişilerin lekelenmeme haklarının zedelenmemesi ve delillerin kolay bir şekilde toplanmasına mümkün olabilmesi ve karartılmaması bakımından soruşturma evresinin gizli olması bir koşul olarak karşımıza çıkar. Ceza muhakemesi kanununun 157. maddesi hükümleri içerisinde kanunun farklı türlü hüküm koyduğu hallerin saklı kalmak koşuluyla ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresinde kilosu işlemleri gizli olduğu düzenlenmiştir. Soruşturmanın gizliliği dâhili ve harici gizlilik olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Dâhili gizlilik, soruşturma işlemleri esnasında hazır bulunabilme hakkına sahip olan kişilerden bazılarına dair kanun hükümleri içerisindeki usul ve esaslara uygun bir şekilde soruşturma işlemlerinin gizli tutulmasını ifade ederken harici gizlilik, soruşturma işlemlerine katılma hak ve yükümlülüğüne sahip olmayan kişilere karşı elde edilen bilgi ve becerilerin gizliliğinin korunması olarak karşımıza çıkmaktadır. Soruşturmanın gizliliği kurallarının ihlal edilmesi 5237 sayılı Türk ceza kanunun 285. maddesi içerisinde inceleme konusunu oluşturan 286. maddede suç teşkil etmektedir.
Kovuşturma evresi sunulmuş olan iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi ile başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar sürmektedir. Soruşturma evresinin açıklık kural kapalılığı istisna olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan hakları evrensel beyannamesinin onuncu maddesinde, Avrupa insan hakları sözleşmesinin altıncı maddesinde kovuşturma evresinde açık olması ilkesi uluslararası bakımdan düzenlemeye tabi kılınmıştır. Bizim Hukukumuzda anayasanın 141. maddesinde yer alan düzenlemede mahkemelerdeki duruşmaların herkese açık olduğu düzenlenmiştir. Fakat genel ahlakın ya da kamu güvenliğinin gerekli kılmış olduğu durumlarda duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapılı yapılmasına karar kılınabilir. Ceza muhakemesi kanununun 182. maddesinde ve hukuk muhakemesi kanununun 28. maddesinde duruşmaların aleniyet ilkesi güvence altına alınmıştır. Duruşmaların Aleni olması yargılama işlemlerinde söz konusu olması musluk olan kişiler haricindeki kişilerin de hazır bulunabilmesi ve duruşmalara izleyebilmesi anlamını taşımaktadır. Duruşmaların her kişi tarafından izlenmesi mümkündür. Mahkeme tutanakları açıktır, hüküm açık duruşma içerisinde verilmesi gerekir. Böylece toplumun ceza muhakemesi neticesi verilen kararın adil olduğu yönündeki inancı kurulmuş olunacak ve aynı zamanda hâkimlerin de denetimi sağlamak suretiyle keyfi karar verilmesinin önüne geçilecektir.
Ceza hukuku içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişinin sorumluluğunun kaynağını suçun kanuni tanım içerisinde mevcut olan haksızlık meydana getiren harekettir. Hareket niteliğine sahip olmayan kişinin iş dünyası, sadece bir düşünce veya davranışın cezalandırılması söz konusu değildir. İnceleme konusunu oluşturan suç tipinin hareket unsuru soruşturma ve kovuşturma işlemleri esnasında ki ses ya da görüntüleri yetkisiz bir şekilde kayda almak veya nakletmek olarak karşımıza çıkar. Türk dil kurumuna göre kayıt sesli ya da görüntülü manyetik bant üzerine getirme işlem olarak adlandırılır. Bununla birlikte yine Türk dil kurumuna göre nakil bir yerden alıp başka bir yere iletme, aktarma ve taşıma anlamlarına gelmektedir. Öyle ki teknolojik gelişmeler değerlendirildiğinde kayıt kavramı sadece manyetik bant üzerine geçirme şekilde algılanmaması gerekir. Cep telefonu gibi kayıt imkânı sağlayan aletlere kayıt yapılması da bu kapsamı içerisinde yer almaktadır. Madde metni değerlendirildiğinde tipik eylem unsurunun ortaya çıkması için ses Ya da görüntü kayıt Ya da nakil etme hareketinin hem Soruşturma evresinde hem de kovuşturma evresi esnasında yapılması gereklilik teşkil edecektir.
Doktor içerisinde yer alan bir görüşte maddenin kalemi alınmasında hatanı mevcut olduğu ileri sürülmektedir. Madde içerisindeki ve bağlayıcı yerine veya bağlacının kullanılmasının gerektiği belirtilmektedir. Maddenin söz konusu hali kanunilik ve belirginlik ilkesi bakımından sorumlu ve tartışmaya açık nitelik taşımaktadır. Maddenin düzenlenmiş amacına ihlal getirmiş olsa da maddenin lafsı burada her iki ceza muhakemesi evresi içerisindeki ses Ya da görüntülerin kaydedilmesini veya naklini gerektirir şekilde yorumlanmaya zorlamaktadır. Söz konusu maddenin yorumlanması madde lafzına uygun şekilde yapılır ise suç tipi birden fazla hareketli bir suç niteliği taşıyacaktır. Öyle ki eğer veya balcı kullanmak suretiyle düzenleme söz konusu olmuş olsaydı suç seçimlik hareketli bir suç haline dönüşecekti. Suçun meydana gelmesi için soruşturma ya da kovuşturma evreleri içerisinde kayıtlı da nakil eylemlerinin birinin mevcut olması yeterli teşkil edecektir. Her iki hareketin bir arada yapılmış olması aranmamaktadır. Bu bakımdan ses Ya da görüntünün veya her ikisinin de birden kaydediliyor olması ya da bu ses ya da görüntülerin naklediliyor olması işlemlerinin yanı tümünün yetkisiz bir şekilde soruşturma ya da kovuşturma esnasında gerçekleştirilmesi 5237 sayılı Türk ceza kanununun 286. maddesi içerisinde mevcut olan suçu meydana getirecektir.